Allah selamet versin, Yunus isimli bir arkadaşım var benim. Kendisi
iletişim mezunu, algısı açık ve reklam işiyle uğraşan biridir. Öğrencilik yıllarımızda her
sezon İstanbul Film Festivali'ni kaçırmazdık.
O dönem internet filan da olmadığı için, bilmediğimiz
ülkelerin, bilmediğimiz sinemalarını ıskalamamaya gayret ederdik. Bizim Yunus her ne kadar sinema, televizyon formasyonu alsa da, sıkılırdı
festivalin övülen filmlerinden. Ve bir dua geliştirmiştik, her seans öncesi ellerimizi açıp, 'Allah'ım zor film çıkarıp da bizi sıkıntıdan bunaltma!'
Bilenler bilir 'Festival Seyircisi' denilen bir kitle var. Sair dönemde pek ortalıkta görünmez bu izleyici profili. Film aralarında bu kitle acayip kaynaşır ve filmin orta yerinde entelektüel
fırtına estirirlerdi. Bir gün rahmetli Nihat Nikerel ile bizim Yunus'u fısıldaşırken gördüm arada.
Millet birbirine 'ne dehşet film' filan derken bu iki kafadar 'acaba aradan sıvışsak çakarlar mı?' konuşması yapıyorlardı. İşin ucunda kaçarken enselenip, karizmayı bitirmek de olduğu için vazgeçtiler tabii... Her neyse film çıkışında Yunus yanıma yaklaşıp şu tarihi soruyu sordu: 'Ağabey, tamam izledik de, sorarlarsa ne diyelim?'
Şimdi her festival öncesinde araşırız onunla ve en zor, anlaşılmaz filmlere gitmek üzere sözleşir ne yazık ki yerine getiremeyiz işten güçten dolayı...
Önceki
akşam telefonum ardı ardına çalmaya başlayınca aldım haberi. Ana
yasa Mahkemesi Başkanı canlı yayında anlatıyordu bir şeyler. Fakat ortada bizim Yunus'luk bir durum vardı. Kimse bir şey anlamamıştı ve herkes birbirine soruyordu. Sadece
halk için geçerli değildi bu durum.
Bizzat hukukçular da bir şey anlamamıştı. Yüksek Mahkeme adeta 'yemişim şeklini şemalini' diye efelenerek almıştı kararı. Lakin hem nala çakmıştı, hem mıha. Ya da ne şiş yanmıştı, ne
kebap yahut her şeyi kavurmuş, gemileri çoktan yakmıştı zaten!
CHP'sinden MHP'sine,
iktidar partisinden ekranda boy göstermeyi profesyonel meslek olarak edinmiş yorumcularına kadar herkes
tatlı bir şaşkınlık içindeydi. Aslında
komik bir fiilî durum ortaya çıkmıştı lakin kimse bozmuyordu ciddiyeti.
Şahsen beni arayıp soranlara,
mesaj atıp
yardım isteyenlere tek şey söyledim:
Anayasa Mahkemesi gerektiğinde yasa filan takmadığını geçmişte zaten gösterdi. Esasen değil 12
Eylül yasaları, dünyanın en
modern, en ileri ve özgürlükçü yasaları bile olsa bu
yüksek yargı zihniyetiyle Türkiye'nin bir milim ilerleyeceğini düşünmüyorum. Bence sorun mevcut Anayasa'da değil, sorun kişilerde. İdeolojik kadrolaşmanın, yıllardan beri süregelen oluşumların değişmemesi durumunda yeryüzündeki hangi yasayı getirirseniz getirin değişen bir şey olmaz. Önce bu yapı ve zihniyeti değiştireceksiniz. Baksanıza bizzat bilmem ne kurulu başkanı sayın büyüğümüz topun siyasi alanda filan olduğunu umursamıyor artık bile. Halkın seçtiği vekillere '
timsah' diyebiliyor ve sahte
gözyaşı döktüklerini ifade edip siyasi kisveye bürünebiliyor. Şimdi birisi kalkıp da, 'yargıda tilkiler var, çok kurnazlar' dese hoş mu olur yani?
Uzatmayayım...
12 Eylül'de neyin oylanacağının çok önemi yok aslında. Dolayısıyla bizim Yunus gibi sormaya da gerek yok; 'Şimdi bu iyi mi oldu, kötü mü?' diye... Türk insanı şuna karar verip oyunu öyle kullanmalı bence: Türkiye'nin değişmesini mi istiyorum, yoksa mevcut durumun devamını mı?
Mevcut durumun ne olduğunu son birkaç yıldır tüm çıplaklığıyla görüyoruz zaten... Yıllardır kurgulanan karanlık yapının değişmesi, ülke bağırsaklarında gezinen tufeylilerin temizlenmesi, hasılı sifonun çekilip çekilmemesiyle ilgili bir
oylama bu.
Kararı buna göre vermek lazım...
Anlaşıldı değil mi Yunuscuğum!