Laf ola yazı


Şapka "devriminin" mecliste tartışıldığı sıralarda şapkaya gönülsüz bakanlar çokçaydı... Bunlardan birinin önerisini okuduğumda tüylerim diken diken olmuştu: "Şapka giyilsin ama Türk olduğumuzu belirtmek için önüne ayyıldız koyalım!" Kanundan ve de üniformadan kaçılmaz yani! Üst sınıflar şapkayı umulmayacak kadar kısa sürede benimsediler. Köylü benimsemedi, onun yerine "kasketi" tercih etti. Bu gizli bir direnişti. Böylece köylü şapkaya hem karşı çıkmış, hem de karşı çıkmamış oluyordu. Evet, çoğumuzun "şapka devrimi" deyip geçtiği olayın su yüzünde kalan kısmı bu kadar. Daha önemli bir adım da bu arada atılıverdi: Din adamlarının din simgesi giysileriyle (sarık ve cüppe) "ortalıkta dolanmaları" yasaklandı. Oysa örnek alınan "laik" ve "Batılı" ülkelerde böyle bir kısıtlama yoktu. Gidin Paris'e, metroda yanınıza bir Fransisken keşişi oturuverir, ayağında sandalları, omuzunda kukuletası, belinde ip kuşağıyla... Gidin Atina'ya, kara cüppesi ve kara sakalıyla bir rahip sokakta karşıdan gelir, elinde cep telefonu... Türk Batıcıları, Batılılar'dan daha fazla mı Batılı'dırlar? Şapka devrimi, yalnız giyimin Batı'ya uydurulması değil, din adamlarının da baskı altına alınmaları için yapılmıştır. O din adamlarının "başbakanlığa bağlı birer devlet memuru" yapılmaları yetmemiş, bir de böyle kısıtlanmışlardı. Atatürk devrimlerinin "ruhunu" değil de "lafzını" esas alanlar (yani Atatürkçü değil de Kemalist olanlar), şimdi İstanbul'un Fatih ilçesinin Çarşamba semtine bakıp bakıp sinirleniyorlar. Oysa hiçbirinin kafasında şapka yok! Kendileri de suç işliyorlar, farkında değiller! Niçin şapka giymiyorlar? Günümüzde "modası" yok da ondan. Pek pek benim gibi hipertansiyonlu orta yaşlılar kızgın güneşte giyiyorlar şapkayı. Buna karşılık Amerikan "beyzbol kasketi" çok yaygın. Niçin? Amerikan emperyalizmi kendi kültürünü beyinlerimizin diplerine kadar soktu da, onun için. Atatürk devrimi, "çağdaş yaşam biçimini" hedef alır. Bu, değişken bir kavramdır. Özelliği ve güzelliği de buradadır. 2010 modası, 1926 modasından farklıdır. O gün şapka vardı, bugün yoktur. Öyleyse, günün gereği neyse, onu yerine getireceksin. Daha doğrusu, zurnanın zırt dediği yer de işte burası, "gönlünün istediğini" yapacaksın. İstersen şövalye zırhıyla da dolaşabilirsin. Gülünç olmayı, herkesin sana "manyak" demesini göze aldığın sürece, kimse sana karışamamalı. Öbür türlüsü, zorbalığa girer. Atatürkçülüğü, zorba Kemalistler'in elinden kurtarmak zorundayız. Yani isteyen Çarşamba'da cüppeyle gezecek, dileyen Türkbükü'nde orasını burasını açacaktır. Giyime kuşama karışılmaması gereği, çağın gereğidir. Çağdaş uygarlık düzeyi giyimi kuşamı "zapt-ü rapt" altına almak değil, tam tersine onu serbest bırakmaktır ve Atatürk tarafından hedeflenen de bu düzeydir. Şu anda içinizden yükselen "iyi ama kara çarşafa da mı evet diyeceğiz" tepkisi, size Kemalizm döneminden miras kalmış, içinize işletilmiş bürokrat tepkisidir. Ne yapılmıştır? "Bürokrat standartları", tek parti döneminde sanki "sivil toplum standartlarıymış gibi" dayatılmıştır. Evet demeyeceksiniz, "bana ne, ne halt ederlerse etsinler" diyeceksiniz. Siz giymeyeceksiniz, giyene de saldırıp yırtmaya kalkmayacaksınız. "Pis sakaldan" da hoşlanmıyorsunuz, değil mi? Günün modası. Çünkü sinekkaydı tıraş olmak bir "askerlik şartıdır", ama size çağdaşlık diye yutturulmuştur. ("Memur bıyığı" diye bir şey duydunuz mu? "İzin verilmiş" bıyık boyudur.) Böyle böyle çağdaşlaşacaksınız... İsteseniz de, direnseniz de. Çünkü çağ sizin keyfinizi beklemez. Fikrinizi de sormaz. 2010 yılında "sırf Atatürk'e benzeyebilmek" amacıyla golf pantolon, baklavalı kazak, avcı ceket ve iki renk ayakkabı giymeye çalışanların gidecekleri yer, tarihin çöp sepetidir. Hadi içiniz rahat etsin, Sultan Süleyman'a benzeyebilmek amacıyla kaftan giyenlerin gidecekleri yer de aynı yerdir. SABAH

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER