Yaklaşık otuz yıl önce askerlik yaparken... Eritici yaz sıcakları öğle vakti şahikasına çıktığında, subaylar bizlere “gölge dersleri” yaptırırlardı... Anlatılanlar daha ziyade ideolojik bir şartlandırmayı
hedeflerdi.
Bunlardan biri de “
Kürt” diye bir ulusun olmadığıydı...
Özellikle 30’lu yıllarda, güya Kürt kelimesinin etimolojik doğrusunu anlatmak için kullanılan “
kart kurt” propagandası, 12
Eylül nedeniyle yeniden revaçtaydı...
Askerlere, daha doğrusu “resmi ideolojiye” göre Kürt diye bir etnik grup yoktu...
Kürtler “dağ
Türkü”ydü...
Karda yürürken ayaklarından çıkan kart kurt seslerinden dolayı kendilerine “Kürt” denilmişti...
Bir devlet kendi insanına karşı bu kadar insafsızca bir yalana sarılırsa ne olur; çok kalmaz otuz yıl içinde “bölünme” konusunu mecburen gündeme getirmek zorunda kalır.
Gerçeği inkârın faturası ağır oluyor...
***
Biz yakıcı sıcakta resmi devlet palavralarını dinlerken...
Helmut Kohl da “Batı
Almanya”
Başbakanı olmuştu...
Daha sonra Kohl, 6
Mart 1983 genel seçimlerini kolaylıkla kazandı.
1987 seçimlerinde CDU-CSU
Koalisyonu tarihin en düşük oy oranını aldı ise de, Kohl bir defa daha Başbakan seçilmeyi başardı.
1990 yılında Doğu ile Batı Almanya’nın birleşmesini sağlayarak da hem tarihsel bir lider, hem de “Birleşik Almanya”nın Başbakanı oldu.
2000 yılına kadar aktif siyasette bulunan Kohl, bu tarihte yapılan parti kongresinde yerini Angela Merkel’e bıraktı.
Almanya, Doğu ve Batı’yı birleştirirken biz kan revan içinde “kart kurt” noktasındaydık...
***
Kohl’dan sonra başbakanlığa sosyal demokrat Gerhard Schröder geldi.
İki ayrı rejimi birleştirerek tek bir bütün haline gelen Almanya’da, o da en az birincisi kadar zor bir devrime
imza attı.
Almanya’da “sosyal piyasa ekonomisi” diye de telaffuz edilen “dayanışmacı kapitalizm”den “bireysel kapitalizme” dönüşü gerçekleştirdi.
Merkezi toplu sözleşmeler, işyeri sadakati, ömür boyu aynı kurumlarda kalmak gibi eski bir kültür gitti...
Kurumsal pazarlık, bireysel
rekabet, kurum yerine iş avantajları öne çıktı...
Almanya bu ikinci büyük sosyal devrimle diğer dünya devleriyle rekabet imkânı sağladı.
“Mark’dan
Euro”ya geçişi filan da bir yana bırakıyorum...
Türkiye gene kan revan içinde
Kürt sorunuyla boğuşuyordu...
Ama “kart kurt” geride bırakılmış, çekingen bir şekilde de olsa “Kürt realitesi” de telaffuz edilir olmuştu...
***
1980’lerden 2010’lara...
Bir yanda Almanya diğer yanda Türkiye...
Almanya birleşmiş...
Birleşmekle de kalmamış
ekonomik rejiminde de çok radikal kültürel bir değişime imza atmış...
Euro’ya geçmiş...
Rekabette ön almış ve Avrupa’nın en sağlıklı ekonomisi olmayı başarmış.
Türkiye ise hala çocuklarını öldürüyor.
Bu iki
ülke arasındaki kocaman fark nedir?
Hemen söyleyeyim...
Birisi çok iyi yönetiliyor, diğeri de yerlerde sürünüyor...
***
Ankara egemenlerinin en büyük tabusu da bu; bu ülkenin “çok kötü yönetildiğini” asla ve kat’a söylemeyeceksin...
Ve bol bol “iç ve dış düşman” mavrasıyla zaman öldürüp, hedef şaşırtacaksın...
Hala ve gene yapılan o.
***
Allah aşkına, şu Türkiye’yi bunca yıldır peşi sıra yöneten tüm zevat kalkıp şu soruya
cevap versinler:
Almanya’yı birleştirmek, komünal kapitalizmden bireysel kapitalizme atlatmak, ortak para birimine geçmek mi daha zordu, Cumhuriyet’i demokratikleştirerek “Kürt sorunu”nu çözmek mi?
***
Buranın
halkını “tebaa” gibi görür, köhnemiş Saray’ı sürdürür ve amansız yalanlarla kendi statükonuzu korumak isterseniz, hem hiçbir şeyi çözemez, hem de rezil olursunuz.
Bize “gölge derslerinde” kart kurt palavralarını anlatarak, mevcut yalan rejimini sürdürmek isteyen zihniyet bugün “bölünme” konusunda ve Almanya’nın başarı grafiği için ne düşünüyor acaba?
Ne düşünecek, “iç ve dış düşman” propagandası dışında bir meziyet ve yöntemleri mi var?
Yeter ki halk buranın “yönetimleri dökülüyor” demesin, beyler de Saray’da oturmaya devam etsin.