Org.neral
İlker Başbuğ, Uğur Dündar'ın Arena programında "
İrtica ile Mücadele
Eylem Planı"nın polis tarafından
Taraf gazetesine
servis edildiğini söyledi. Olabilir. Ama bu servis, işin vahametinin gözden kaçırılmasını gerektirmez. Zira söz konusu
belgenin düzmece olmadığı çeşitli raporlarla belgelendi.
İlk günlerden başlayalım: Belge,
Ergenekon sanıklarından
avukat Serdar Öztürk'ün bürosunun aranması sırasında ele geçirildi. Öztürk'ün avukatı Hasan Gürbüz, belgenin, Emniyet'te hard
diske yerleştirildiğini, hatta
arama sırasında, büroda Öztürk'ü temsilen kimsenin bulunmadığını, bilgisayar çıktısının da polis tarafından ofisteki kâğıtlar arasına konulduğunu ileri sürmüştü. Takip eden gelişmeler, bu iddiaların doğru olmadığını gösterdi.
1)
İrtica ile Mücadele Eylem Planı, Av.
Serdar Öztürk'ün hem bilgisayarında kayıtlıydı, hem de 4 sayfalık bir kâğıt çıktısı mevcuttu.
2) 4 Haziran 2009'da, Saat 10.20'de Öztürk'ün ofisinde yapılan aramayı,
Ankara Savcısı
Hüseyin Görüşen yönetti. Arama sırasında,
Baro temsilcisi Avukat
Bayram Özkan, Serdar Öztürk ile aynı büroda çalışan avukatlar, Özge Evci, Çağrı Eryılmaz ve
Gizem Ulusoy da hazır bulunuyordu.
3) Bürodaki bazı belgelerin yanı sıra, bilgisayar hard diski de, bir
delil torbasının içine konulup, mühürlenmişti.
4) Emniyet'e götürülen mühürlü delil torbası, gene Öztürk'ün avukatlarının huzurunda açılmıştı.
5) Tutanağa göre, hard disk Öztürk'ün avukatları, Özge Evci, Çağrı Eryılmaz ve Gizem Ulusoy'un önünde
kopyalanmış, bir kopya da, avukatların getirdiği hard diske yüklenmişti.
***
Sonraki gelişmeler: "Fotokopi ya da bilgisayar çıktısı, ıslak
imza bulunmadığı için, delil kabul edilemez" denildi. Bilahare, ismini vermeyen bir
subay ihbar mektubuyla birlikte
ıslak imzalı belgenin gerçeğini gönderdi.
TÜBİTAK, Emniyet ile Jandarma Kriminal ve
Adli Tıp, o imzanın Dursun Çiçek'e ait olduğunu belirttiler.
İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın Taraf gazetesinde yayınlandığı gün (
12 Haziran 2009), karargâhtaki bazı bilgisayarlarda
temizlik yapıldığı, ihbarcı subayın mektubunda yer alıyordu. Hatta bilgisayarların numarası bile verilmişti.
İhbarcı subay, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın, dönemin
Genelkurmay İkinci Başkanı Hasan Iğsız'ın talimatıyla yazıldığını da belirtiyordu.
İlker Başbuğ, "
Polis belgeyi Taraf'a sızdırdı" diyor. İyi ki sızdırdı. Kamuoyuna mal olmasına rağmen, olayların örtbas edilmesi için nasıl gayret sarf edildiğine birlikte şahit olmadık mı? İyi ki, ismini vermeyen subay da, o ihbar mektubunu yazdı ve beraberinde ıslak imzalı metni yetkili mercilere ulaştırdı.
Genelkurmay Başkanı, Uğur Dündar'a, "Bizim aramızdan da yanlış yapan adam çıkar" demiş.
Hayır efendim! İhbarcı subay doğru yaptı. Yoksa "
AK Parti ve
Gülen'i bitirme planını" hâlâ bir "kâğıt parçası" sanacaktık.
Kahramanlık ve suç
Org. İlker Başbuğ, "Kahramanlık yapanlar
terörist diye yargılanıyor" demekte. Eski
Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim
Şahin de, dağlarda
PKK ile mücadele etmemiş miydi?
Çok sayıda
tanık, yakınlarının evden alındığını, sonra geri gelmediklerini yıllardır anlatıp duruyor. Faili meçhul
cinayetler, yoksa bir şehir efsanesinden mi ibaretti? Peki neden bugün benzer iddialar seslendirilmiyor? 33 köylüyü,
Türkiye-
İran sınırında, yargılanmadan kurşuna dizdirten
Mustafa Muğlalı'nın ismini, Van'ın
Özalp ilçesindeki kışlaya veren bir zihniyet, "ulvi amaçlar" uğruna, hukuk dışına çıkarak, bugün de "gözdağı mekanizmasını" işletmez mi? Ayrıca Mustafa Muğlalı Paşa da,
Birinci Dünya Savaşı sırasında her cephede kahramanlık göstermiş bir
komutan değil miydi?
Bir soru da benden
Benim de İlker Paşama bir sorum olacak: 14
Nisan 2009'da,
Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada, isim vermeden Gülen cemaatine yüklendi. Sonradan ortaya çıkan İrtica ile Mücadele Eylem Planı da, Gülen cemaatini suçlu gösterecek "kara propagandayı" öngörüyordu.
Zamanlama bir tesadüf müydü? Yoksa Genelkurmay Başkanı, bu işin altyapısını mı hazırlıyordu? İrtica ile Mücadele Eylem Planı Nisan 2009 tarihini taşıyor da...
href="http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/2010/05/23?ref=sabahMenu" rel="nofollow" target="_blank">SABAH