Geçen yıl bu vakitler yine Bodrum'un Gündoğan'ında bir
akşam, limon sarısı yarım ayın
denize yansımasını seyrediyordum.
Ay tutkunu bir arkadaşım "Dün akşam mehtabı kaçırdım" diye dert yanmıştı bana.
Onu teselli etmiştim.
- Üzülme, olmazsa yarın, olmazsa gelecek ay, daha da olmazsa gelecek yüzyılda yine yakalarsın mehtabı... Sen öldükten sonra bile
mehtap vakti geldiği zamanlarda çıkacaktır, demiştim.
O da gülmüş ve "Demek mehtap da Türk siyasetinin belirli
kriz konularından farksız bir şeymiş" diye
cevap vermişti.
Herhalde dünyadaki hiçbir rejisör sonu olmayan böyle bir film yapmamıştır.
Sürekli başrol
oyuncularının da, tüm oyuncu kadrosunun da, figüranların da değiştiği ama bilinmezlerin aynı kaldığı, sonu olmayan bir gerilim filmi gibi bir sosyo-politik yaşamımız yok mu?
Herkes değişiyor
Bu filmi izleyenler de aslında filmin oyuncuları olduklarının farkında değiller.
Sürekli kamplaşıyor, bazı sahnelerdeki oyuncuları alkışlıyor, bazılarını ıslıklıyorlar.
Tabiat hükmünü icra ediyor ve onlar da değişiyor.
Ama yeni seyirciler de eskileri gibi davranıyor.
Sinema salonu dünyadakine paralel yeniliklere sahne oluyor.
Salona havalandırma, dolby-dijital falan
sistem geliyor.
Filmi üç boyutlu görebiliyorsunuz.
Ama konular da, gerilim de, seyircilerin kamplaşması da aynı kalıyor.
Dün sabah bilgisayarda geçen yıl bu vakitler medyada hangi konuları işlediğimize baktım.
Geçen yıl bu vakitler
Mesela geçen yıl gündeme giren "
Kürt Açılımı" veya "
Demokratik Açılım" üzerinde o zaman
CHP Genel Başkanı olan Deniz
Baykal ve MHP'nin halen Genel Başkanı olan
Devlet Bahçeli eleştiri yarışına girmişler.
Baykal Torbalı'da partilileri ile sohbet ederken geçen yıl bu vakitler "
Kürtçe eğitim projesi" hakkında şunları söylemiş:
"- AKP iktidarı DTP ve
PKK ile
işbirliği içinde
Türkiye Milli Eğitim sistemini sabote etmek için en
tehlikeli dinamiti, mayını milli birliğin içine yerleştirme kararı almıştır... Seçmeli dersten sonra zorunlu derse, ardından matematik,
kimya gibi derslerin de ana dilinde olmasını isteyecekler.
O zaman hangi ortak noktada, dilde buluşacağız. 'Biz senden ayrılıyoruz' demenin açık ifadesidir bu.
Apo'nun, PKK'nın bunu neden istediğini anlıyorum. Ama
Başbakan bunu niye yapıyor anlamıyorum.
Türk milleti adına mı yapıyor? Türkiye'yi bölmelerine fırsat vermeyeceğiz."
Devlet Bahçeli ise milletvekilleri, partililer ve parti yöneticilerinin katıldığı konferansta "Anadolu'nun yeniden fethi" nin gündeme geldiğini belirtirken geçen yıl bu vakitlerde şöyle konuşmuş:
İşbirlikçiler kimler? "
- Bugün haritada aramızda mesafe bulunan
Washington,
Brüksel,
Londra,
Paris,
Erivan ve
Erbil sanıldığı gibi uzaklarda değildir. Bu başkentlerin temsilcisi işbirlikçi zihniyetler aramızdadır ve maalesef topluma yön verecek mevki ve makamlardadır. Fabrikada işadamıdır, mecliste politikacıdır. Üniversitede
öğretim üyesi, cemaatin güvendiği kanaat önderidir. Medyada patron, gazetede
köşe yazarı, devlette bürokrattır.
- 'Şark meselesi' adı verilen tarihi emellerin günümüzde '
Truva atı' görevini, şimdiki yöneticiler üstlenmiştir. Bu zihniyet, Türk milletini çözmek, Türk devletini bölmek için dayatma projeleri üreten güçlerle 'kutsal bir
ittifak' halindedir. Türkiye'de uygulanan küresel bir operasyonun son aşamalarına gelindiği anlaşılmaktadır. İşbirlikçi bu iktidarın yönetiminde; Avrupalı milletimizi,
Ermeni tarihimizi, aşiret reisleri devletimizi sorgular hale gelmiştir. Karşımızdaki tehlike, çok yakın, çok büyük ve çok ciddidir."
Başta da söylediğim gibi oyuncular da, seyirciler de değişiyor.
Ama film aynı film.
Geçen yıl Baykal vardı, bu yıl Kılıçdaroğlu var onun rolünde.
Öyle değil mi?
href="http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/2010/05/23?ref=sabahMenu" rel="nofollow" target="_blank">SABAH