Org.neral
İlker Başbuğ, en çok konuşan genelkurmay başkanı olarak tarihe geçecek. Başka hangi hususlarda tarihteki yerini alacak, onu zaman gösterecek. Başbuğ yine konuştu ve yeni tartışmalar başlattı.
Komutanın neler söylediği fazlasıyla yankılandı, biraz da konuşmadıklarına ve söylenmemesi gerekenlere bakmak lazım. Başbuğ, konuşacağı gazetecileri özenle seçiyor. Şimdiye kadar kendisini terletecek sorularla karşılaşmadı. Mesela ben olsam Paşa'ya, Bahtiyar Aydın'ı sorardım. 1993-95 yıllarında
bölgede beraber görev yaptığı bütün komuta kademesini ismen saydı ve taltif etti. 93 yılında şehit olan
Diyarbakır Bölge Komutanı
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ı unuttu. Aslında unutmasına şaşırdım; zira şehadet haberinden sonra olay yerine ilk ulaşanlar arasında Korgeneral
Hasan Kundakçı ve yardımcısı
Tümgeneral İlker Başbuğ vardı. Böylesine yakın yaşadığı olayı ve şehit tuğgenerali
vefa jestine katması gerekirdi.
Son günlerin tartışmalı konusu '
çoban sanılan
teröristler' açıklamasına da izahat istenmeliydi. Kamuoyu tarafından tatmin edici bulunmayan mazereti, askeri açıdan değerlendirmesine imkân verilmeliydi.
Genelkurmay Başkanı, belki de çok haklı gerekçeler sıralayacaktı. Kamuoyunun sorulmasını beklediği sorulardan biri de, kendi mayınımızla şehit oldukları iddia edilen 7 askerle ilgili soruşturmanın akıbetiydi. Olayın üzerinden bir buçuk yıla yakın zaman geçti. Van
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturmayı tamamlayıp askeri savcılığa
havale ettiğinden sonra üç aydan fazla oldu.
Gelelim söylenmemesi gerekenlere... Org. Başbuğ, daha önce de dile getirmişti; teröristle mücadeledeki başarının terör olgusuyla mücadelede yakalanamadığını düşünüyor. Dağa çıkışların önlenemeyişinden haklı olarak yakınıyor. Öte yandan BDP milletvekillerine dağın yolunu gösteriyor. "Ya yemininin gereğini yerine getir ya da ayrıl dağa mı gidiyorsun nereye gideceksen git." sözleri, başlangıçtaki tutumla çelişiyor. İlker Başbuğ'un en çok
eleştiri aldığı konu,
Ergenekon'la
Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki mesafeyi korumaması.
Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla
mahkeme edilenler, temel
savunma stratejisini 'burada TSK yargılanıyor' üzerine kuruyor. Başbuğ'un çıkışları bu tezi güçlendirecek cinsten. Bu tez sanıkların işine yarayabilir, ancak TSK'yı yıprattığı muhakkak.
Kafes Eylem Planı davasına
bakan Mahkeme Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu, sanıkların bu yöndeki sözlerine karşı duruşmanın başında kısa bir konuşma yapmıştı. Mahkeme Başkanı, söz konusu tezlere itirazını şöyle dile getirmişti: "Burada yargılanan TSK değil. TSK hepimizin gözbebeğidir. Her kurumda olduğu gibi TSK içinde suç işleyenler ya da hakkında suç iddiaları olanlar olabilir. Bu yargılamanın içeriği isnat edilen suçlamalardır."
Savcı ve hâkimler Ergenekon'u TSK'ya sızmaya çalışan illegal bir yapı olarak görüyor ve bunu duruşmalara yansıtıyor. Sanıkların TSK'nın şerefli gölgesine saklanmaya çalışması normal ama
Genelkurmay Başkanı'nın fırsat vermemesi lazım.
Org. Başbuğ, ısrarla hukuka saygılı olduğunun altını çiziyor. Ancak nedense mahkemeleri eleştirmekten geri durmuyor. Hukuk dediğimiz soyut kavrama saygının göstergesi, onu uygulamakla görevli olan yargı mensuplarına hürmettir. Başbuğ'un sıraladığı olaylar farklı mahkemelerde ve çok sayıda hâkim ve savcının inisiyatifinde. Söylenenlere bakılırsa adliyenin kendi ordusuna topyekûn cephe aldığına inanmamız isteniyor. Genelkurmay Başkanı konumundaki kişinin süren yargılamalar ve alınan mahkeme kararları hakkında aleyhte konuşması hem şık değil, sanıkları ismen tebriye etmesi yanlış hem de Türk
Ceza Kanunu'na göre suç. Mahkemelerde yargılananları değil, ihbarcıları
çürük elma gibi göstermeye çalışmak, "bizim içimizden de yanlış yapan çıkabilir" demek kurumu yıpratıyor. Tanıklarla ilgili olumsuz görüş serdetmek hukuka müdahale girişimi biçiminde algılanıyor. Umarım Başbuğ, giderayak daha çok konuşmaz.