*
Meksika ve
Güney Afrika,
Fransa’yı yeniyor.
İspanya İsviçre’ye yeniliyor.
*
Almanya da, Sırbistan’a... Son
şampiyon 2002’de Fransa’nın yaptığını tekrarlayıp, Fransa’yla birlikte grupta kalıyor.
*
Yeni Zelanda kaybetmeden sadece 2 gol yiyerek eleniyor. Ki, 82’de
İtalya aynı per
formansla şampiyon olmuştu.
* Almanya, İngiltere’ye 4 atıyor. Neredeyse 6 atmamak için uğraşıyor. Sonra gidip utanmadan tarihin en iyi
Arjantin kadrosuna da aynı muameleyi yapıyor.
*
Gana grupların flaş takımı ABD’yi harika bir maçta eliyor.
Çeyrek finalin uzatmasının son dakikasında
penaltı kaçırıyorlar sonra. Penaltıyı yapan
Suarez kahraman oluyor. Penaltı atışlarında
kupanın en iyi santrforlarından Gyan bir kez daha vuruyor. Topu bu kez 90’a atıyor. O noktaya yürürken bayılır insan halbuki. Ama bu şahane cesaret gösterisini yapıyor.
* Daha geçen yıl amatör takımdan A takıma çıkmış Müller ne
Messi bırakıyor ne
Rooney... Sonra saçma sapan bir sarı kartla kupanın en iyi oyuncusu
yarı finalde dışarıda kalıyor.
* Oyuna çok iyi başlayan
Brezilya’da,
Melo hem kendi kalesine atıyor hem gidip kırmızı görüyor. Ve 74, 78, 88
Avrupa, 90, 94, 98... Hepsinin gerisinde görünen santrforsuz
Hollanda, yarı finali Brezilya’yı eleyerek buluyor. Hem de çok iyi oynayarak. Tarihlerinde ilk kez ortaya hırsı koyarak.
* Dünya sahnesinin tepelerine geçtiğimiz çağda
veda etmiş 3 milyonluk
Uruguay zirveye koşuyor. Ve daha fazla sürprizlerinin olmadığını da kimse iddia edemez. Finalde olabilirler, kupayı da kaldırabilirler.
* İspanya-
Paraguay maçında bir dakikada üç penaltı atılıyor. İkisi kaçıyor birisi geçersiz.
* Ve
akıl almaz
hakem hataları. Akıl almaz bir top, akıl almaz bir fon müziği, Vuvuzela...
Daha onlarca başlık bulurum, ama yerimiz dar...
Şimdi bu dramatik anlar bütününden keyif almayan adama ne derler?
Hiç uzatmadan söyleyeyim: Sen aslında
futbolun kendisini sevmiyorsun birader!
Bu kupayı, bu maçları. Bu Mesut’u, bu Müller’i, bu Honda’yı, bu Tevez’i, bu Skatalenburg’u, Gyan’ı,
Villa’yı, Casillas’ı, Neuer’i, Muslera’yı, Robben’i, Sneijder’i, Elia’yı, Suarez’i, Messi’yi, Ramirez’i,
Ramos’u nasıl beğenmez bir futbol sever?
Bir futbolsever İspanya’da Ramos sağ açık, Villa sol açık, orta sahanın tamamı santrfora dönmüşken nasıl heyecan duymaz? Arjantin’e karşı durum 2-0’ken her şey olabilecekken Fridrich’in santrfor gibi en önde golü bulup takımını rahatlatması nasıl tüyleri diken diken etmez. Brezilya’nın hem de ilk yarıyı önde kapattığı maçta Hollanda karşısında eksik ve geride kaldıktan sonra kaçırdığı goller nasıl kafalara kazınmaz.
Gana’nın dinamizmi, Uruguay’ın 50 ruhunu hatırlatan yılmayışı, inancı. Hollanda’nın artık kazanma isteğiyle kendi varlığını reddedişi... Maradona’nın şovu... Almanya’nın, kendisini
2. Dünya Savaşı sonrası dünyanın zirvesine çıkaran toplumuna nihayet benzeyişi... ABD’nin futbolla yatıp futbolla kalkan bir
ülke olup sonra da elenince ‘zaten bu
spor aptalca’ başlığıyla avunuşu...
Bu kupa bir klasiktir. Heyecanıyla, maçlarıyla, yeni ve eski yıldızlarıyla tam bir klasik. Normal bir insan bu kupaya şahit olduğu için kendisini şanslı hisseder, minnettar olur sadece. Ama bizim yaptığımız hiç seyretmediğimiz maçları, hiç seyretmediğimiz takımları ve yıldızları efsaneleştirip güne çamur atmak.
Madem öyle benim de diyorum ki, bu kupa neresinden baksanız muhteşemdir. Ve bugüne kadar oynanmışların en iyisidir. Bir sonraki de bundan daha iyi olacaktır. Hiç kuşkunuz olmasın.
Efsanelere çamur
1.2002’de yarı final oynuyoruz. Ben dahil herkes Avrupalılarla oynamadığımızı söylüyor.
2.2004’de
Yunanistan, şampiyon oluyor.
Çek Cumhuriyeti, Fransa ve Portekiz’i iki kez yenerek, İspanya’ya yenilmeden hem de. Futbolu katletmiş oluyorlar.
3.
Bursa şampiyonluğa koşuyor. “Bursa’yı şampiyon yapmazlar”
4.Bursa şampiyon oluyor bu kez de “Seneye
Sivas gibi olurlar. Şampiyonlar Ligi’nde herkesten 5 yerler”
5.
Fenerbahçe iki kez üst üste
UEFA’yı kazanmış Sevilla’yı eleyip çeyrek finale çıkıyor. “Bu muymuş büyüttüğünüz Sevilla”
6.
Lucescu iki yılda 3 kez şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkıyor. “Kötü ve korkak.”
7.Ve iki ekol, Levent Özçelik ve
Tansu Polatkan göz göre göre
linç ediliyor.
Allah aşkına bize ne oluyor? Ne istiyoruz bu hayattan da neyi bulamıyoruz?
Premier League toz oldu
Bu kupa dünya futbolunun gittiği yola çekilen bir ayardır aynı zamanda.
Söylesenize bu kupada olup bitenler, UEFA dizaynının oyunun ruhuna aykırı olduğunun ispatı değil mi? Ya da lig kalitesinin ve pazarlamasının başka bir şey olduğunun? Ya da en azından başka bir yolun daha var olduğunun.
Dünya futbolunun NBA’i
Premier League ve La
Liga. Fransa, Arjantin ve Brezilya da bu ligin temel donörleri. Hepsinin buharlaşması da endüstriyel futbola bir ayar, ezberlerin bozuluşu değil mi?
Biz
yabancı sayısını tartışırken bu ligleri besleyen kaynakların birer birer elenişi neyi anlatıyor?
Öte yandan temel ithalatçılardan ikisinin yani İspanya ve Almanya’nın yürüyüşü.
Anlamak zor. Çünkü biz yine yanlış düzlemde tartışıyoruz işi. Bu durumun yabancı sayısıyla bir alakası yok. Bu tamamen spora yaptığın yatırımla alakalı. Ve spor politikalarıyla.
Öyle olmasa bu yarı finalin adı İspanya Almanya olmazdı.
Nihayet kendisine benzeyen, toplumunu oluşturan temel öğelere kapılarını açan, ve bu mozaiği futbola yansıtabilen bir
teknik adam bulan Almanya bir tarafta. Ve bu Almanya’nın 23 oyuncusunun tamamı Bundesliga’dan.
20 yıldır spora başka türlü bir yatırım yapan, Pau Gasol’le, Nadal’la, Alonso’yla, Contador’la bu yatırımının karşılığını alan ve parlayan İspanya da diğer tarafta. İki ülke de yabancı kaynamıyor mu?
Bir başka ilginç durum ise İngiltere’de... Yabancı oyunculardan şikayetçi İngilizlerin liglerinde oynayan yabancılardan sadece 4’ü, kalan 4 takımın ideal 11’lerinde. Ve bu oyunculardan sadece biri
Van Persie, Premier League’de
şampiyonluk görmüş bir takımda oynuyor. Toplam kadrolara baktığınızda ise 92’de oyuncudan 8’i İngiltere’de forma giyiyor. Demek ki yabancıların çaldığı rolle bir ilgisi yok olup bitenin.
Peki bu iş nasıl oluyor?
Sebep yabancı sayısı değil. Almanya %50’yi aşan yabancı oranına rağmen tamamı Bundesliga’dan bir takımla önüne gelene 4 atıyor. Ama ortada ne Premier League var ne İngilizler!
Mesele spora yatırım ve spor politikalarıdır çünkü. Gerisi hikaye.