Türkiye'nin Rahip Reid'e ihtiyacı var
Hafta içinde iki gazetede
silahları susturma ve yargı konusunda
Avrupa'dan iki farklı ve önemli sesin söyledikleri yayınlandı.
Sanıyorum, bu iki önemli
röportaj siyasetin gelip sıkıştığı "çömeldi, çömelmedi" tartışmaları arasında biraz gölgede kaldı.
Bu nedenle hatırlamakta yarar var.
İlki SABAH'ta yayımlandı. Genç gazeteci arkadaşımız Bilge
Eser, "IRA'ya silah bıraktıran
rahip" Alec Reid'le anlamlı bir röportaja
imza attı. Yıllardır televizyon ekranlarında
terör, silahların susması ve
Kürt sorunu tartışılıyor.
Daha doğrusu tartışılmaktan çok münazara mantığı içinde öteki mat edilmeye çalışılıyor. Oysa Türkiye'nin bu çok önemli meselesi yüzünden her gün
genç hayatlar toprağa düşüyor. Ülke kan ve can kaybediyor. Ama ne yazık ki çözüm üretme konusunda yeterince cesur davranıp, siyaseti zorlayamıyoruz.
İşte
İrlandalı rahip Alec Reid'in söyledikleri bu açıdan çok önemli. Uzun yıllar
İngiltere ile
Kuzey İrlanda arasında "silahlı bir çatışma" vardı. Demokrasinin beşiği İngiltere bile çözüm üretmekte zorlanıyordu.
Siyasi zeminin de yumuşamasıyla devreye rahip Reid girdi. Tanık olduğu bir silahlı saldırı olayından sonra, sorunun silahlarla ve kanla çözülemeyeceğine karar verdi ve taraflar masaya oturtup
ateşkes sağlayana kadar mücadele etti.
Başardı da... 2005'te IRA silahları bıraktı. Bu başarıdan sonra aynı rahibi İspanya'daki ETA olayında da gördük.
Peki, Rahip Reid'in sihirli bir formülü mü vardı?
Sihirli formülü yoktu ama insana ve barışa inancı vardı. O inançla dünyanın en gelişmiş demokrasisinin çözüm üretemediği IRA meselesini çözmeyi başardı.
Çünkü bazen gelişmiş devletler de
akıl tutulması yaşayabiliyor, cesur ve makul insanlara ihtiyaç duyabiliyor. Biz de 90'lardan bu yana aynı arayışın içindeyiz. Ama henüz bir adım atamadık. En son geçen yıl,
açılım süreciyle birlikte "akil insanlar"ın devreye girmesinden söz ettik, olmadı.
Bunu başaramadık ama hiç olmazsa şu sorunun cevabını öğrenebiliriz; Acaba İrlandalı rahip ne yaptı da terörü sonlandırdı?
Sorunun cevabını Rahip Reid şöyle veriyor: "İrlanda'da, İspanya'da ya da Ortadoğu'da olsun siyasi çatışmaları sonlandırmanın tek yolu vardır: Taraflarla
diyalog... Başka hiç ama hiçbir yolu olmaz.
Diyalog, tarafların haysiyetlerini ve haklarını tamamen koruyarak siyasi çatışmaları sonlandırma gücüne sahiptir."
Bunu biz de başarmak zorundayız. Rahip Reid de bunu hatırlatıyor ve ekliyor:
"Tek bir
tavsiyem olacaktır: Masaya oturun ve diyalog sağlayın..."
Sonsöz: Hepimizin şu soruya
cevap vermesi gerekiyor: Gençlerimizin ölmeye devam etmesi mi iyi, diyalog yolunun açılması mı?
Venedik mi, 367 mi?
Şimdi gelelim sözünü ettiğim ikinci röportaja... Bugün gazetesinden Seda Şimşek, Avrupa Konseyi'nin
Venedik Komisyonu Genel Sekreteri
Alman Hukukçu Thomas Markert'le konuştu.
Biliyorsunuz, son dönemde
anayasa paketi içinde yer alan maddelerin Venedik Kriterleri'ne uygun olup olmadığı çok tartışıldı.
İşte Markert'in söyledikleri bu açıdan çok önemli.
Özellikle siyasi parti yetkililerinin o söylenenleri bir kez daha okumasında yarar var.
Alman Hukukçu Markert pakete ilişkin şu tespiti yapıyor:
"Paket, Venedik Komisyonu'nun yapılmasını tavsiye edeceği konularla uyum içinde. Bazı detaylar konusunda farklılıklar olabilir, fakat paketin genel havası olumlu. Bizim açımızdan tek üzüntü duyduğumuz konu, siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili değişikliğin parlamento sürecinde paketten düşmüş olması."
Peki, Venedik Kriterleri açısından paketin toplu halde referanduma götürülmesi bir çelişki mi? İşte Markert'in cevabı:
"Bana göre 26 maddelik değişikliği
teker teker insanlara '
evet' veya 'hayır' demesi için
teklif etmek doğru değil. Bunun ayrıca şöyle bir sıkıntısı da var: Birbiriyle bağlantılı maddeler konusunda seçmenin kafasını da karıştırabilir."
Şimdi gözler 5 Temmuz'da...
Anayasa Mahkemesi, Venedik Kriterleri'ne mi uyacak yoksa 367 kriterine mi?
SABAH