Sevgili okuyucular, bu Pazar sohbetinde
Türkiye’nin
ekonomik kalkınması konusunda
üç
analizden bahsedeceğim. Ekonomistliğimin tutup da sizi rakamlara boğacağımı ve
teknik analizlerle canınızı sıkacağımı lûtfen düşünmeyiniz. Tam aksine, sevgili Türkiyemiz’in gelişmesi konusuyla hepinizin ilgileneceğine eminim.
1971 + 2359 = 4330
Efendim, sizlere ‘Bakın ben iyi bir ekonomistim, güzel
hesap yaparım’ diye caka satarak, ‘ABD’nin 2010’daki kişi başına 45 bin dolarlık gelir seviyesine, ancak ikibin yıl sonra 4010 yılında ulaşabileceğiz’ desem, bana ne
cevap verirdiniz?
Sizler bu saçma sapan iddia karşısında ne cevap vereceğinizi düşüne dururken, ben size ‘hoş’ bir hikâye anlatayım: Efendim, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, 1971
Mart’ında ‘iyi saatte olsunlar’
Demirel Hükûmeti’ne
muhtıra vermiş... Demirel de şapkasını alıp gidince ‘
12 Mart Muhtıra Hükûmeti’ kurulmuş. Solcu
arkadaşların ağırlıklı olduğu hükûmette, ekonomik işlerden sorumlu
Başbakan Yardımcılığı’na, ABD’den
ithal edilen Attilâ Karaosmanoğlu getirilmiş. Bu sosyalist arkadaş da o
vakit DPT’de İktisadî Planlama Dairesi Başkanı olan
Hikmet Çetin (Hikmet Ağabey) ile oturup çok ciddî bir analiz yapmışlar. Bu analiz haber bültenlerinin başında ilk haber olarak yer alıyormuş...
Analiz şuymuş: 1970’te kişi başına geliri 500 dolar civarında olan Türkiye’nin, AB’nin (o zaman AET ) en alt gelir seviyesindeki üyesi İtalya’nın 2000 dolar civarında olan 1970’deki seviyesine, 2359 yıl sonra, yani 4330 yılında ulaşması mümkün olacakmış... Basit bir regresyon analizinin yanlış çözümlemesi, bu mantıksız neticeyi ortaya koymuştu.
Türkiye, çok değil birkaç yıl sonra 2000 dolarlık seviyenin üzerine çıkmıştı (Bu olay
ayniyle vâkidir).
Geri kalma sebebi: Darbecilik
Efendim, bu ütopyacı sosyalistlerin(!) ayağı yerden kesik tahminlerini fütürologlar
ile bilimkurguculara bırakıp ikinci analizi de bendeniz yapmak istiyorum.
Darbecilik, bu memleketin en büyük belâsıdır. Son 50 yıllık
darbe döneminde, millet iradesiyle seçilen iktidarlar cartcurtla alaşağı edilmiş; her defasında da bu kepazelik millete çok pahalıya mal olmuştur. Bu konudaki manevî zararlar mahfuz kalmak şartıyla, çok büyük ölçüde maddî zararlar ortaya çıkmış; Türkiye bu dönemlerde ya yerinde saymış ya da hızla geriye gitmiştir.
Darbe dönemlerinde yatırım ve
üretim durmuş, yolsuzluklar ve hırsızlıklar gizli kalarak artmış, solcu devletçi bürokrasinin beceriksizlikleri yüzünden hiçbir hamle yapılamamıştır. Bunun en tipik örneği olan 27 Mayıs’ta, kişi başına gelir 485 dolardan 184 dolara gerilemiştir.
1960 yılının başını baz alarak yaptığım bir analizde, hiçbir darbe, muhtıra, dayatma ve antidemokratik müdahalenin olmadığı bir Türkiye’de, 50 yıllık bir zaman dilimi içerisinde, 2010 yılının sonunda kişi başına GSMH 32 bin dolara ulaşacaktı.
Bu analizde, antidemokratik müdahalelerin yol açtığı siyasî istikrarsızlıklar da gözönüne alınmıştır.
2023 hedefi: 32 bin dolar
Efendim, şimdi geçmişteki fırsatları kaçırdığımız için ah vah etmeyi, buna sebep olan darbecilere sayıp dökmeyi bırakalım da önümüze bakalım.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, devletimizin, 100.
kuruluş yıldönümü 2023 yılına rast
geliyor. Daha şimdiden her alanda 13 yıl sonrası hedef alınarak buna göre planlar hazırlanıyor.
Benim yaptığım bir analize göre, 2010 yılı sonunda 10 bin dolarlık kişi başına GSMH miktarı baz alınarak her yıl yüzde 10’luk bir
büyüme hızıyla, Cumhuriyet’in 100. yıldönümü olan 2023 yılı sonunda kişi başına 32 bin dolarlık bir hedefe ulaşılması mümkündür.
Yalnız iki şartım var: Birincisi, Türkiye’de bu 13 yıl zarfında hiç darbe ve antidemokratik müdahale olmaması; ikincisi ise,
ülke yönetiminin ayakları yerden kesik, devletçi ve akılsız solcuların eline geçmemesi...