Kemal Bey, CHP'yi değiştiriyor...


Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok ilginç bir liderlik anlayışı var. Kafasındakileri veya uygulamak istediği politikaları önce kamuoyunun önüne atıyor ve tartıştırıyor. Gelen tepkilere göre de, adımlarını netleştiriyor. Eminim dikkatinizi çekmiştir. Baykal’ın genel yaklaşımlarından bazılarını değiştirme eğiliminde. Bunlardan biri, TSK’ya yaklaşımı. CHP, Baykal döneminde TSK’ya toz kondurmaz ve bu kurumun dengelerine hiç dokunmazdı. Kılıçdaroğlu, Asker’in Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasından tutun da, yazılı veya sözlü tüm muhtıralarına ve politikaya müdahelelerine karşı çıkıyor. Türban’ın üniversitelerde serbest kalması, ikinci önemli değişikliği oldu. Baykal’ın meydan savaşı verdiği türban konusunda, daha esnek bir yaklaşımla ortaya çıktı. Üniversitelerde serbest kalabileceğini söyledi. Her ne kadar Radikal’in manşetine itiraz etse de, yaptığı açıklamadan, üniversitelerde türban konusuna daha önceye oranla çok daha esnek yaklaşacağı anlaşılıyor. Doğrusunu yaptı. CHP’ye daha geniş taban oluşturacak bir adım attı. Genelde, iktidarla ilişkilerinde ve Erdoğan ile diyaloğunda da giderek esnekleşiyor. Deniz Baykal, sert bir tutum izler, Erdoğan’ın üstüne yürürdü. Vermek istediği mesaj “Laikler, bana gelin, burası sizin cepheniz” şeklindeydi. Erdoğan’a karşı olan herkesi kendi yayına çekmek için, hem Ulusalcılar, hem de Milliyetçilerin hoşuna giden politikalar uygulardı. Kılıçdaroğlu, daha nüanslı davranıyor.CHP’nin tabanını muhafazakar laiklere de yayacak şekilde, partinin politikalarına ince ayar yapıyor. Partiden, açık bir tepki de görülmüyor. Bakalım, anketler nasıl sonuç verecek. Kemal bey, sakin yürüyüşüne devam ediyor. Ayıplı bir ceza daha... Günlerden beri bekliyorum. RTÜK’ün, geçen hafta Teke Tek programına verdiği cezaya, yoğun bir tepki oluşmasının yolunu gözledim. Birkaç haberin dışında kimse oralı olmadı. Ciddi bir tepki çıkmadı. Haber Türk televizyonundaki programda Sevan Nişanyan ile Yusuf Halaçoğlu tartışmışlardı. Gerekçesi dehşet: Nişanyan, Türkiye’yi küçük düşürmüş ve bu manzara karşısında da, programın modaratörü Fatih Altaylı yanıt vermemiş (!) Halaçoğlu tepki göstermek zorunda kalmış (!) İnanamadım. Hala, kişilerin görüşleri “Türklüğü küçük düşürme” gibi komik bir ölçüyle değerlendiriliyor ve daha da komiği, modaratörün bu duruma seyirci kalması cezalandırılıyor. Fatih Altaylı acaba ne yapmalıydı? Örneğin, ayağa fırlayıp Nişanyan’ın ağzını mı kapamalı veya boğazını sıkıp sesinin çıkmasını mı engellemeli veya tokatlamalı mıydı? Bilmeyene duyurulur, modaratörün rolü Türklüğü korumak değildir. Karşı görüşteki kişilerin davet edilmesinin nedeni de budur. Eğer bu kafayla devam edilecekse, hiçbir haber programı yapılamaz. 32.GÜN’e de veda etmek zorunda kalırız. Emin olun, bu olay komedinin de ötesinde, bu ülkede bazı kafaların hala demokrasiden çok uzak yerlerde dolaştığını gösteriyor. Altaylı’nın o programı, tam aksine çok başarılıydı. Sevan Nişanyan son derece ilginç ve kamuoyunun o güne kadar bilmediği, duymadığı bilgiler ve görüşlerle karşımıza çıkmıştı. Halaçoğlu da, resmi Türk görüşünü ortaya koymuştu. Altaylı’ya programı düşündüğü Nişanyan ve Halaçoğlu’na da farklı görüşleri bizlerle paylaştıkları için teşekkür edileceğine, Teke Tek cezalandırıldı. Bravo RTÜK’e... İstanbul'a kasaba muamelesi yapılamaz... Çevre ve Orman Bakanı Bakanı Veysel Eroğlu, doğru bir uygulamayı öylesine yanlış şekilde ele alıyor ki, boş yere eleştirileri üstüne çekiyor. Eroğlu’un faaliyetlerine bakarsanız, ne yapıp edip, İstanbul’un gece hayatını yok etmeye çalışıyormuş gibi bir tutumu var. Dünyanın en güzel kıyısı sayılan Boğaz’daki eğlence yerlerini 23.59’da kapatmaya çalışıyor. Hergün bir yere baskın yapılıyor. Aslında Türk milleti gürültücüdür. Bağırarak konuşur, etrafına dikkat etmez, her işini avazı çıktığı kadar sesli yapar. Ezan deseniz, bazı yerlerde müezzinler tarafından boğazlanıyormuş gibi icra ediliyor. Eroğlu’nun amacının, sadece boğazdaki eğlence yerlerini kapattırmak olmadığını biliyoruz. Ancak işini yaparken, öylesine yanlış bir izlenim veriyor ki, müthiş bir eleştiri dalgası yaratıyor. Çevre Bakanı ne yaparsa yapmalı, ancak bazı yerlerde sesi tamamen kestirmeye kalkmamalı. Unutmayalım ki, burası bir megakent, turizm cenneti, eğlence merkezi. Burası bir kasaba değil. Ucuz popülizm yapmaya hiç gerek yok... Çevre bakanının samimi davrandığından eminim, ancak işin ayarını kaçırdığı da ortada... Üstelik, hem gürültü ile mücadele etmeli, ancak balık çiftliklerini de ihmal etmemeli. Günay doğrusunu söylüyor... Özellikle boğaz kıyısındaki öğlence yerlerine göz dikenlere, karşılığı sağduyulu yaklaşımıyla Ertuğrul Günay verdi. Aklın gerektirdiğini söyledi. “... Saat 24:00’ten sonra ses kapatılmaz. Sadece civardakileri rahatsız etmeyecek bir düzeye indirilir...” dedi. Doğrusu da budur. Yeni çıkan yönetmelikle havai fişek gösterilerine de kısıtlama getirilecekmiş. İkinci bir AKP başarısı.(!) Çevre Bakanı bu konuya öylesine garip bir dille yaklaşıyor ki, insan ister istemez “Bunlar İstanbul’u köreltmek istiyorlar. Kasabaya çevirip, sadece musiki dinlenen bir kasaba yapmak istiyorlar” derken, Günay gibi mantıklı sesler duyuluyor. Çevre Bakanlığı, gürültü ile mücadele etmekle, eğlence ve müzik sesini körletmek arasında çok fark olduğunu hala anlayamadı.
<< Önceki Haber Kemal Bey, CHP'yi değiştiriyor... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER