Geçmişte
ülkemizde böyle bir durum
Gordon Milne'in Beşiktaş'ında yaşanmıştı. Rakipler Siyah Beyazlı
takım ve oyuncuların neyi nasıl yapacağını bilirler fakat bir türlü engel olamazlardı.
Elbette ki Arien Robben'in
Slovakya'nın direncini azaltan golü daha fiyakalı biçimde anlatılabilir ve anlatılmalıdır da. Ancak benzerlerini o kadar çok attı ve öylesine tipik bir Roben golüydü ki ilk aklıma gelen bu oldu. Adamın ne yapacağını herkes biliyor ama engel olunamıyor...
Slovakya'nın grupta İtalya'yı yenip buraya gelmesi müthiş bir olaydı. Ancak kabul edelim ki bu ülke
futbolunun düzeyi, aynı çizgide devam etmek için pek yeterli değil. Yine de Vittek ve Stoch'un pozisyonlarında golü bulabilseler
Hollanda'nın biraz canını sıkabilirlerdi. Bunu ancak maç bittikten sonra gelen
penaltı ile yapabildiler. O da Vittek'in tarihe geçmesini sağladı.
Hollanda takımı 1970'lerin total futbol rüzgarını bütün dünyada estiren
ekip olmanın epeyce uzağında. Ancak neyi nasıl yapacağını biliyor ve belki biraz renksiz oyunla ama sağlam adımlarla hedefe doğru ilerliyor. İkinci yarıda Slovakya daha etkiliymiş gibi görünürken
Sneijder ile buldukları gol bunun çarpıcı kanıtlarından biriydi.
"Daima
Brezilya" diyenlerin yüzü G.Afrika'da da gülüyor. Sambacılar zorlu denilen rakipler karşısında bile su içer gibi sonuca gidebiliyorlar. Dün
akşam Lucio'ya yapılan mutlak penaltının verilmeyişini pek dert edinmeden daha ilk 45 dakikada ikileyip neredeyse işi bitirdiler.
Kupayı kimin kazanacağı umurumda değil, yorumcu olarak da böyle bir tahmini gerekli görmüyorum ama Brezilya'yı birinci dereceden favori görmeyenlerin görüşleri beni güldürüyor. Kazanmayı bu kadar iyi bilen ve beceren bir takımın kupayı alabilmek için başka hangi özelliklere sahip olması gerekiyor?
Ömer Üründül dostumuz kendi futbol anlayışına uygun davranmıyor diye Bielsa'ya haksızlık ediyor. Çılgın Arjantinli'nin felsefesi Şili'ye değişik bir kimlik kazandırmış; takımını neredeyse gücünün üstünde oynatıyor. Bu
devrimci harekete çok muhafazakar yaklaşıyor Üründül.
Karşılaşmanın ikinci yarısı hiç oynanmasa da olurdu ama o zaman Beşiktaşlı Tello Dünya Kupası'na turist olarak gitmiş duruma düşecekti. 45 dakika oynadı da ne oldu derseniz, ona ben karışamam! O oynuyormuş gibi yaparken sahada yok denilen Juninho'nun gol atışı adeta kader gibiydi... Kleberson'un oyuna girişi Beşiktaşlılarda herhangi bir duygu ya da düşünce uyandırmış mıdır? Brezilya kalecisi Julio Cesar'ın palyaçoya benzeyen şortu ve kazağı sizin de gözünüzü tırmaladı mı?