Ağıt
yakmak sırası
Kürt analarında, gelinlerinde! Pınar
Akdağ İzmirliydi; 22 yaşında 47 günlük evliyken eşiyle birlikte olmak için gittiği Osmaniye’deki askeri lojmanda
PKK’nın
roketatar saldırısında can verdi.
Gazetelerde
Elazığ Karakoçan’daki PKK saldırısında şehit düşen Jandarma Er Süleymen Akan’ın eşi Gurbet’in yürek yakan fotoğrafları vardı: Süleyman
Hakkâri Çukurcalıydı, ailesi 1990’larda
terör nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kalmıştı. Yüksekova’da toprağa verildi.
Akıl tutulması, kör şiddet, çılgınlık denilen böyle bir şey: PKK kendi evlatlarını vuruyor.
İsyanı
Kürtçe Esmer Ana’nın:
“Şivanımı (çobanımı) yetimimi öldürdüler”
2 yaşındaki kızıyla ortada kalan Gurbet gelin, körpecik çiçeklere kıyılmasın, akan kan dursun, başka ocaklar sönmesin diye feryat etmiş.
Diyarbakır’da toprağa verilen şehit Er Zülküf Aksoy’un cenazesinde de aynı acı, aynı
manzara. Zülküf’ün anne ve babası Selim ile
Medine Aksoy, “Sana gelen kurşun bize gelseydi” diye haykırmışlar. Bakan
Mehdi Eker, Kürtçe
başsağlığı dilemiş.
Türkiye’yi cehenneme çevireceğiz diyenler, Güneydoğu’nun da bu ülkenin bir parçası olduğunu unutuyorlar!
İşte
şehit cenazeleri Doğu’ya da gidiyor. Orada da analar
gözyaşı döküyor, çocuklar toprağa gidiyor. Ölen 40 bin yurttaşımızın yarıdan fazlası Kürt. Batı’dan bakınca, Kürt sorununun yalnızca “terör” sorunu olmadığını, askeri yönden bitirilemeyeceğini görebiliyorsak, Güneydoğu’dan
bakanlar da, PKK’nın odaklandığı şekliyle terörü şehirlere yayarak, daha fazla asker ve
sivil öldürerek sonuç alınamayacağını biliyor olmalılar.
Habur girişlerinden sonra Diyarbakır’da yüz binlerce insanın meydanları doldurması, sabaha kadar coşkuyla barış gösterileri yapması, “barış”ı
savunma adına anlamlıydı.
Evet, “demokratik
açılım” hayal kırıklığı yarattı.
KCK operasyonlarıyla seçilmiş belediye başkanları tutuklandılar, haklarında ağır davalar açıldı. Habur’dan giren PKK’lılar aylar sonra cezaevine gönderildiler. Umutları yeşerten bir
baraj gibiydi Kürt
açılımı; düşünsel setler çökünce
İmralı-
Kandil cephesi yeniden silaha sarıldı.
Asker de, dağda
Kürtler de ölüyor.
1 Eylül’lerde barışı isteyen Diyarbakır susuyor.
Böyle zamanlarda hep Orhan Doğan’ı anarım. Bugün yaşıyor olsa, “
akıl tutulması“ndan daha kolay çıkardık. Gençlerin kanı boşuna dökülmez, Türk, Kürt gelinler gözyaşı dökmezlerdi.
Son sözümüz de “
Gandi Kemal”e; bu hafta
Çankaya Köşkü’ne çıktı, AB büyükelçileriyle konuştu, Dersimli olarak mahcup da olsa
CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımında “Baykalcı” çizgiden çıkılacağına dönük sinyaller vermeye başladı.
Doğrusu budur. Kılıçdaroğlu’yla
iktidar potasına giren CHP,
Erdal İnönü’nün 1990’lar başında sergilediğine benzer bir sorumluluktan kaçınamaz. Kürt sorununda demokratik çözüm önerileri “sol“dan gelmeli, Kemal Bey, “Recep Bey“le değilse de, Gurbet gelinler adına Başbakan’la görüşmelidir.