Çifte bacakla tekme atılmaz


Öğleüstü geri döndüğümde... Sabah gözümü açtığım patlamada, yüreklerimizi daha da bir başka yakan 17 yaşındaki Buse’cikle birlikte ölenlerin sayısı beşe çıkmış... Balyoz’da 12 subay daha tahliye edilmiş... Türkiye Değişim Hareketi lideri Mustafa Sarıgül de CHP’deki değişim rüzgârına fırsat vermek istediklerini belirterek, “şu ortamda partimizi kurmayı doğru bulmuyoruz” demişti. Öğleye kadar yaşanan cehenneme son bir saatte eklenen gelişmeler bunlardı... *** Bir gece önce de... Yatmadan evvel... Diyarbakır Silvan’da bir askerimiz şehit olmuş, dördü asker sekiz kişi yaralanmıştı. *** Son bir haftayı nasıl okumalı? Aslında ben, daha önce de söylediğim gibi, şiddeti de terkisine almış, tam anlamıyla Ergenekon’cu bir kalkışma görüyorum... Neyse ki gereksiz bir şekilde medyayı suçlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da durumun farkında gözüküyor: “Muhalefet ‘OHAL uygulansın’ diyor. Şehit cenazeleri kaldırılırken bunun zamanı mı? Terör örgütü Şemdinli’de vuruyor, istismarcılar Ankara’dan konuşuyor. Ankara’dan birileri terör örgütünün ekmeğine yağ sürüyor. OHAL sizin karakterinizde var, bizim iktidarımızda yok. OHAL hangi sorunu çözdü? OHAL terörü derinleştirdi. OHAL istemek, terörün diline teslim olmaktır. ...Açılımdan gerim adım atmayı düşünenler teslimiyet tavrı içindedir. Biz geri adım atmayacağız. Terör örgütü Kürt kardeşlerimin temsilcisi ve sözcüsü değildir. Olmadı, olmayacaktır. Açılımın karşısında durmak, bu ülkenin gençlerine çocuklarına ihanet olur. Biz bu ihanetin içinde olmayacağız.” *** Şimdi herkes aynı şeyi soruyor: Kalkışmanın altı patları “içerden” mi, “dışarıdan” mı? Doğrusu cevabı zor bir soru... Çünkü hem “içerden”... Hem de “dışarıdan” olabilir... Maalesef siyasal iktidar aynı anda tüm dengeleri bozmayı başardı... Dün... Türkiye’ye çok yakın duran İngiltere’nin etkili gazetesi Guardian’dan Simon Tisdall şöyle yazıyordu: “Erdoğan’ın bölgesel dış politika inisiyatifleri, İran’la flörtü, İsrail’le yol ayrılığı ve Suriye gibi olağan şüpheli ülkelerle kurlaşması, Batılı yorumcuların, Türkiye’nin politikasında bir ‘stratejik eksen kayması’ olduğu şeklinde spekülasyonlar yapmalarına yol açtı. Batılı bakış açısından sorun, Erdoğan ya da Davutoğlu’nun Türkiye için daha büyük roller istemeleri ve bu yolda tek başlarına gitmeye hazır olmaları değil. Sorun, bunu yaptıklarında, genellikle yüzlerine gözlerine bulaştırmaları.” *** Madem “dışarısının” da “bir anda” “içeriyi” cehenneme dönüştürme gücü var... Ya da “dışarının”, “içeriyi” bir anda “cehenneme” döndürmesini önleyecek gücün yok... Bunu neden hesaplamasın ki? Abartılı övünme... Yersiz babalanma... Şimdi 17 yaşındaki Buse’yi de kopararak, muhtemeldir ki “iç ve dış” dayanışmalı Ergenekoncu bir kalkışmaya dönüştü. Mitterand Kabinesi’ne “Dış Ticaret Bakanı” olarak giren, Fransa’nın en renkli siyasetçilerinden Michel Jobert’in gençliğimden beri hiç unutmadığım bir sözü vardır: -Çift bacakla tekme atılmaz... Atılır ise, nasıl düşüleceği bellidir çünkü... *** Amaç... Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının refahını ve özgürlüğünü, yeryüzüyle boğaz boğaza gelmeden sürekli arttırmaksa... Bunun ilkesi de bellidir: “Demokrasi, insan hakları ve piyasa ekonomisi”... Bunun tersi ise ağır bir tecrit...Ya da akşamdan sabaha ölümlere uyanmak olur... *** Ergenekoncu kalkışmaya panzehir nedir? Evrensel demokrasiyle acilen işbirliği yapmak... Bu açıdan Türkiye’ye en dost ülkelerden biri olan İspanya’nın AB Dönem Başkanlığı’nda hiçbir reform yapılmadığı için tek bir “fasıl” bile açılamamış olması, siyasal iktidarın hatalarını görmesi açısından çok anlamlı değil mi? *** İlkeli, bütünsel, değişimin siyasetini güden bir ülkede yaşıyor olsaydık... Buse’yi de yitirmeseydik... Ölüm yıldönümü münasebetiyle, Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirlerinden bir anma yazısı yazmak isterdim... Ama maalesef kan revan içindeyiz: “Dışarda bayram; Bayram bize mahrem. Sultanım, biçarem, Doldur içelim!”
<< Önceki Haber Çifte bacakla tekme atılmaz Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER