Belli ki,
Luis Fabiano gol krallığı yolunda en uzun mesafeyi K.
Kore karşısında yapacağını düşünmüş. İlk maçta bunun stresi dakikalar geçtikçe artarak aksetti yüzüne. Gittikçe daha mutsuz, daha çaresizdi sanki.
Fildişi karşısında bunun sıkıntısını attı. Rahattı. Rahatlığı
Brezilya’yı işletti. Maçı ikinci kez ve daha detaylı izlediğimde gördüğüm arkadaki hücumu tamamlatıcı üçlünün bir parçası olarak davrandığında, onlardan o desteği gödüğününde Dunga’nın planının durdurulmaz göründüğü. Onlar da
Arjantin gibi henüz 2. vitesteler, ama kaybetmeleri zor görünüyor.
Dunga 94’de bir parçası olduğu ‘Brezilya
futbol disiplini devrimi’nin bir üst sürümünü sahaya sürmüş gibi. 94’de 24 yıl aradan sonra
şampiyon olan
takım neredeyse
İtalyanlar gibi sabırlı, bol paslı az riskli, şovu düşük bir oyun oynuyordu. Bu sefer işin içine azalmayan standart bir tempo da koymuş gibiler. 98 ve 2002’de işin içinde şov da vardı, ama Dunga bunu minimumda tutuyor.
Elano’nun bizde bu kadar tartışılmasının sebebi de bu zaten. Bizim Brezilyalı algımız ve beklentimizle Dunga’nınki arasında çok ciddi bir fark var. Elano garanti paslar ve açılan boşluklara kaçan ekstra forvet olarak çok güvenilir bir
oyuncu.
Oyun disiplininden kopmuyor. Ondan biz
Hagi olmasını bekliyoruz. Dunga ise ilerideki ön libero olmasını. Rolü çok net ve hayati. Bunu
Ronaldinho ya da
Alex tarzı bir oyuncu yapamaz. Sanki Dunga biraz da kendi tarzına benzeyen bu oyuncuyu sahaya sürerken “Ben olsam o gün Dunga’yı böyle kullanırdım” demek istiyor gibi. Halbuki Parreira ön stoper olarak değerlendirirdi.
Neresinden bakarsanız çok ilginç bir
ders bu. Rijkaard’ın da hayretle seyrettiğine eminim.
Arjantin de kendi zirvesine uzak olmasına rağmen, rakibe dalgınlık olanağı vermiyor. Duran toplardaki başarıları Maradona’nın
teknik direktörlükte standart yükselttiğini gösteriyor. Ama ondan beklenen teknik adamlıktan çok “winner” ruhu. Arjantin finalin ruhunu en iyi yaşayan takım. Bunda Maradona’nın payı büyük.
Tecrübe ya da
Ballack eksikliği
Almanya beklenmedik
Sırbistan yenilgisine rağmen benim için hâlâ en renkli
ekip. Ballack’sızlık onları futbol olarak değilse de tecrübe olarak çok etkilemiş gözüküyor. Eldeki tek gerçek lider
Klose de oyundan atılınca işleri çok zorlaştı, ama yine de baskılı ve maça ortaktılar. Klose dışında başka bir oyuncu oyundan atılsa sanki maçı onun liderliği ve tecrübesiyle alırlardı. Mesut’un işlerliği poziyon zenginliği demek.
Çok paslı oynuyorlar, ama
rakip yakın ve fiziksel
savunmaya geçtiğinde tempoları düştü. İşte tecrübe tam da burada lazım. 4-6-0’larında Khedira’nın çok önemli bir görevi var. Ama Schweinsteiger’den aynı peformans gelmediğinde pas seçenekleri azalıyor ve rakibin savunma şansı artıyor. Böyle bir oyunda onu da hücumun içine sokmak şart. Aksi taktirde Müller hücum yönünde oyuna girme konusunda da sıkıntı yaşıyor. Löw’ün güğzel oyunun riskleri ve sıkıntılarının erkenden ortaya çıkması avantaj.
Tecrübesizlikleri bu kupada her türlü sonucu alabileceklerini gösteriyor. Ama kesin olan bir şey var ki İspanya’dan sonraki kulüp takımı gibi
milli takım onlar olursa hiç şaşmamalı. Almanya önmüzdeki 10 yılın 1 numaralı futbol
ülkesi olmaya
aday.
İngiltere ve
Fransa
Kilitlenmiş gibiler. Çok ağırlar. Kadroları geniş ve zengin gibi dursa da esnek değil. Birbirine çok benzeyen birbilerini tamamlamaktan uzak...
Dünyanın en iyi orta saha oyuncularından ikisi Lampard ve
Gerrard sanki tek bir oyuncuymuş gibi oynuyor. Galiba birbirlerinin yedeği olmalılar. Ama kim bu iki oyuncudan birini kulübeye koyabilir ki.
Capello için bile fazla cesur bir karar bu.
Oyunu açacak bir plan üretemiyorlar. Ne kulübede ne de oyun içinde.
Birisi yeni Deschamp/ Zidane’ını arıyor, diğeri Gascoigne’ini.
İkisi de milli takım olmaktan ülke karması gibiler. En iyi oyuncular bir araya gelmiş sadece. Sorun sanki bu işte. Bir takım mühendisliğinden bahsetmek olanak dışı. Her takım için yahu bu adam niye yok diye sorabileceğiniz birileri var. Neden? Çünkü ortada bir teknik adam tercihi, tasarımı var. Ronaldinho niye yok? Dunga’ya bunu sorabilirsiniz ve kafasında bir cevabı vardır! Zanetti’yi Maradona’ya, Toni Lippi’ye. Capello ve Domenech’e soracak isim yok gibi. Toplanıp gelmişler. Hep aynı şeyi deniyorlar.
Beklenmedik bir durum değil bu! Ama yine de can sıkıcı bir hayal kırıklığı.
Değişim şart!
Peki nereye kadar giderler? Finale de olabilir, hemen eve de. Dünyanın bir numaralı ligi
Premier League’in kaymak tabakasını oluşturan oyunculardan oluşan bu iki takım için ne garip bir durum.
Paraguay/
Uruguay
Öte yandan Uruguay ve Paraguay gibi takımlarda direkt bir teknik adam eli görüyorsunuz. Paraguay önde basarak, Uruguay Mourinho’vari dinamik savunmasıyla rakibin canını sıkıyor her an. Müthiş bir takım bütünlüğü var. Taktik disiplin var.
Topa ya da rakibe odaklı değiller. Sadece pas seçeneklerini kısıtlama derdindeler. Dolasyısıyla oynatmıyorlar. İtalya Paraguay’ı ikinci yarıda oyun alanını genişleterek zorladı ama asla rakibi sindiremedi. Topa sahip olup enine hıslı oynayıp alanı açamadı.
Alkışı hak eden iki takım onlar.
Güney Amerika’nın Avrupalıları.
Devamı haftaya...