Dün sabah Van havaalanındaki cenaze töreni televizyonlar tarafından canlı yayımlandı ve görüntüleri ülkenin üzerine kâbus gibi çöktü.
Evde olsalar belki de aynı saat
pazar sabah uykusundan kaldırıp ekmek almaya göndermeye kıyamayacağımız yaşta çocuklarımız,
uçak pistine dizilimiş on bir bayraklı tabutta toprağa verilecekleri yerlere gönderiliyordu.
Ülkeyi yönetenler,
Başbakan, Bakanlar Kurulu’nun güvenlikten sorumlu üyeleri,
Genelkurmay Başkanı, diğer asker, polis ve istihbarat yetkilileri
Kürt sorununu, Kürtçülük sorununu ne kadar iyi yönettiklerinin en acı kanıtı olan bu tablo karşısında tek sıra sessizlik içinde duruyorlardı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kıpır kıpır dudakları gencecik şehitlere dualar gönderiyor,
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ üzüntüden ağlamaklı yüz ifadesiyle sık sık yutkunuyor, onun yanındaki
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise durmadan parmaklarıyla gözyaşlarını siliyordu.
Tarihin acı tesadüflerinden biri belki de... O hafta sonu
Avrupa Birliği işleri bakanı
Egemen Bağış,
Ankara’da görevli on beş kadar AB büyükelçisini Van’a taşımıştı. Amacı, hem yerel bir
festivale katılmalarını sağlamak, hem Kürt
açılımının bölgede rahatlayan bir atmosfere yol açtığını göstermek, hem de bölgenin yalnızca
terör saldırılarıyla değil, kültür, sanat faaliyetiyle de duyulmasını sağlamaktı. Ne yazık ki bu üç amaç da gerçekleşmedi.
Şemdinli’de
PKK’nın kanlı saldırısı nedeniyle önce festival programlarının eğlenceyle ilgili kısımları iptal edildi, sonra da neredeyse bütün Ankara, cenaze törenleri için Van’a taşındı.
İşte Van’daki törende AB büyükelçileri o nedenle bulundu ve o gencecik yavrularımızın tabutlarını onlar da sessizlik içinde izledi. İçlerinde acaba, ülkelerinin yönetimleri PKK’nın
terörist eylemlerine karşı daha sıkı önlem alsaydı, orada dizili tabutların sayısı en azından o kadar yüksek olmayabilirdi diye düşünen var mıydı?
İşin daha acı yanı, o yavruları öldürmeye gönderilen PKK’lıların da hemen hemen aynı
yaşlarda olmaları; okuyacakları, çalışacakları, dinlenecekleri çağlarda, terörist damgasıyla dağ başlarında düşüp kalmış olmaları.
Türkiye artık koca koca adamların uygun bir yol bulamaması nedeniyle, gencecik yavruların dağ başında düşüp kalmasını istemiyor.
Gül hataya izin vermesin
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül,
Kürt sorununu ülkenin bir numaralı sorunu, mutlaka çözülmesi gerektiğini geçen yıl nisan-mayıs aylarında söyleyerek neredeyse bir asırdır kanayan yaraya neşter atan kişi olmuştu.
Bu nedenle binbir umutla başlayıp kısa sürede tavsayan Kürt
açılımı ardından PKK eylemlerinin giderek tırmanması ve nihayet Şemdinli saldırısı, gözlerin Gül’e çevrilmesine neden oldu.(‘Cumhurbaşkanı Gül’e düşen’,
Radikal, 19 Haziran 2010)
Gül’ün bugün Köşk’te bir
güvenlik toplantısı yapacağı dün açıklandı. Toplantı, genel amaçlı bir Kürt sorunu stratejisi tazeleme toplantısı değil, özel olarak PKK ile mücadele odaklı bir toplantı. Hafta içinde 24 Haziran’da
İstanbul’da yapılacak MGK toplantısında konu daha ayrıntılı görüşülecek.
Cumhurbaşkanı,
CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli ve BDP Eş Başkanı
Gülten Kışanak ile de konuyu görüşecek. İşin püf noktası burası. Cumhurbaşkanı’nın muhalefet liderleriyle görüşmesi, âdetin yerini bulması için yapılmamalı.
Kürt açılımının çökmesindeki en büyük neden, Başbakan Erdoğan’ın ilk başta, bu işin çözüm yeri
Meclis’e güvenmek yerine, Meclis’i şikâyet edeceği medyaya güvenmek oldu.
Erdoğan, havalı İstanbul kalemlerinin de ‘Açılım yoldan, geliyor Erdoğan’ mealindeki boş desteğiyle, en çok
destek alması gereken Meclis muhataplarını küstürdü, onlar küstükçe de Açılım’a partizan bir ton kattı.
PKK bu ortamı bariz şekilde istismar etti ve hükümetin artık
referandum ortamına girip bir şey yapamayacağını düşündüğü ve dış
politika nedeniyle (
İran-ABD-
İsrail) bir zamanda da (1 Haziran
İskenderun saldırısıyla) kanlı eylemleri bir üst boyuta taşıdı. Biz bugün aslında bunun yasını tutuyoruz.
Bu yastan bir an önce çıkmanın, yeni yasalar tutmamanın yolu, bu soruna bir an önce kalıcı çözüm yolu bulmak olmalıdır. Gül, yeni çözümün yine bir
AK Parti meselesi haline dönüştürülmesine izin vermemelidir. Çünkü mesele AK Parti’nin değil, bütün ülkenin meselesidir, çözümde ülkenin çoğunluğunun sahipleneceği çözüm olmalıdır.