Bu güzel
ülke ne zaman kendini toparlayacak olsa derin bir kuşatma altına alınıyor. Etrafı sarılıyor adeta. Piyonlar ülkeyi kana buluyor, efendilerinin verdiği vazifeyi ifa ediyor.
Son günlerde yaşanan
manzara yeni bir imtihanla karşı karşıya olduğumuzu ayan beyan ortaya koyuyor.
Önce piyondan başlayalım.
PKK lideri, aylardır
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni tehdit edercesine mesajlar yağdırıyor. Adam hapishanede değil
tatil kasabasında yaşıyor adeta. Haftalık beyanları çarşaf çarşaf
örgüt varaklarında yayınlanırken bu mahpusun başında
nöbet tutanların, bilinmez bir sebebe binaen, hiçbir sorumluluğu bulunmuyor... Adam aylardır, mayıs ayından sonra devreden çıkacağını, bundan sonra yaşanacak çatışmalardan artık kendisinin sorumlu olmadığını söylüyor. Ve kanlı süreç böyle başlıyor.
Mayıs ayının bitimiyle birlikte PKK görünümlü odaklar güvenlik güçleri üzerine
seri saldırılar düzenlemeye başlıyor. Hem dağda hem şehrin göbeğinde. Mayıs ayının başından beri
teröre
kurban giden insanların hesabı mutlaka sorulmalı. Bir yandan da 'NEDEN ŞİMDİ?' sorusunun cevabı aranmalı. Soğukkanlılığımızı kaybetmeden, aklımızı duygularımızın önüne geçirerek, tahriklere kapılmaksızın...
Terör örgütünün başı son talimatlarında (!) bundan sonraki aşamanın halklar arası çatışma olacağını iddia ediyor. Daha doğrusu, ihtimal cümleleriyle söylediği şeyi taraftarlarının emir telakki etmesini istiyor. Yani? Kürtlerle Türkler çatışsın,
iç savaş çıksın istiyor ve örgütüne bu şekilde davranması için hapishaneden ferman gönderiyor. İşte tam bu yüzden sağduyuya ihtiyaç var. Çünkü al bayraklara sarılı tabutları acıyla sineye çekmek, devletin bütün birimleriyle terörün üstesinden gelmesine yardımcı olmak varken öfkesine mağlup olanlar, PKK liderinin amacına
hizmet etmiş olur. Aynen böyle! Adam 'halklar arası savaş'tan bahsediyor. Bu amaca hizmet etmek istemeyen mutedil kalmak zorunda. Çünkü
terör örgütünün onlarca yıldır yanlış ve kanlı metotlarla verdiği kirli mücadele, ne Kürtleri Türklere düşman etti, ne Türkleri Kürtlere. Şimdiki plan dağdaki çatışmayı şehre indirmek ve Kürtlerle toplumun tamamını karşı karşıya getirmek.
Meselenin bir de PKK'yı aşan daha büyük bir boyutu var. Onun için Türkiye'nin büyümesinden istikrarından tehevvüre kapılarak bütün kartlarını masaya koymaya hazırlanan güçlerin maksatlarını doğru okumak zorundayız. Türkiye'nin yeni bir güç merkezi haline gelmesinden endişe duyan güç odaklarının Türkiye'yi her taraftan kuşatmak isteyeceği aşikar. Eksen kayması tartışmalarının ısıtılıp ısıtılıp tekrar gündeme taşınması bu yüzden. İçerdeki
Ergenekon'un sahiplenilmesi, onları cesaretlendirecek çılgınlıkların hak hukuk tanımaksızın ortaya konması da bu sebebe dayanıyor. Ergenekon'un dış bağlantıları ile uluslararası güçlerin al gülüm ver gülüm ilişkisine girmenin de anlamı bu.
Türkiye'nin son dönemde uyguladığı dış politikanın hesabını sormak isteyenler içerideki piyonlarını sahneye sürdü çoktan.
Ortadoğu ülkeleriyle yakınlaşmanın diyetini ödetmek için harekete geçen güç merkezlerine karşı sadece duygusal tepkiler vermek; ya da onların planlarını görmezden gelerek semerlerini dövmeye kalkışmak hiçbir meseleye çözüm getirmez. Daha açıkçası büyük devletler ve asil milletler kendileri üzerine oynanan oyunlara dikkat dağıtıcı hamasetle değil ufuk açıcı
siyasetle yaklaşır.
Bu ülkede yaşayan herkesin
yeni dönem için çok daha dikkatli olması,
şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapmak isteyenleri lanetlemesi gerekiyor. Zira yeni kurulan tuzak, PKK liderinin verdiği talimattan da anlaşıldığı üzere, halkların çatışması üzerine kurulu. Bu maksadı gerçekleştirmek için daha çok kan dökmek isteyenlere
boyun eğmemek gerekiyor ki bu imansız tuzağa düşmüş olmayalım. Etnik ayrışımları kışkırtarak tasarlanan bu
hain tuzağı başka ayrılıkların körüklendiği farklı tuzaklar da takip edecektir. Çok açık gerçek şu ki Türkiye'yi zaafa uğratmak isteyenler içerideki huzuru bozacak ne kadar
komplo varsa onların hepsine de müracaat edecek. Evvel
Allah bu tuzakları bozacak güç de var bu ülkede tecrübe de; yeter ki tahriklere kapılmayalım, birlik ve dirliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermeyelim...
OHAL ya da
sıkıyönetim istemek ayıp!
Her şehit yüreğimizi dağlıyor. Nasıl dağlamasın ki! Gencecik fidanlar solup düşüyor toprağın kara bağrına. Bu, meselenin bir yönü. Bir de bu mevzuun siyasete
bakan yönü var. Terör gibi hadiselere siyaset üstü bakmayanlar, artık siyaset yapmamalı. Hele şehitler üzerinden siyaset yapmaya kalkışmak! Onun hoş görülecek bir yanı yok. Çünkü vahşi metodu uygulayanların asıl gayesi birlik ve dirliği bozmak,
kaos oluşturmak, ülkeyi ümitsizliğe sevk etmek, vatandaşı birbirine düşman etmek...
Siyasetçilerin, terörün hain yüzünü görür görmez siyasi otoriteyi askıya alarak sıkıyönetim talebinde bulunmasını anlamak asla mümkün değil. Çünkü siyasetçi bu taleple varlık sebebini inkâr etmiş olur. Ayrıca bir yığın soruyla da karşı karşıya gelirler. Nasıl mı? Müsaadenizle birkaçını sıralayayım:
Askerî güçlere bugün verilmeyen hangi
yetki var ki sıkıyönetim ilan edildiğinde o güç elde edilecek ve terörle baş edilmiş olunacak? Sıkıyönetim varken bölücü terör örgütü kan dökmüyor muydu? Olağanüstü Hal (OHAL) varken
Mehmetçik yine şehit edilmiyor muydu? Karakol baskınlarında askerlerin görevi
ihmal ettiği aşikar.
İstihbarat bilgilerine, vatandaşın açık ihbarına, istihbarat paylaşımı yaptığımız ülkelerin uyarılarına vs. rağmen faturanın tamamının
iktidar partisine kesilmeye çalışılması dürüstlükten uzak bir yaklaşım değil midir?
Terör sonucunda hayatını kaybeden aslanlarımızın kemiklerinin sızlatılmaması isteniyorsa şu gerçeğin yüzüne adam gibi bakmalısınız: Onlarca yıldır bütün hükümetler askere büyük imkânlar sağladı ve asker ne istediyse verdi. Buna rağmen askerimiz, maalesef, istendiği kadar başarı elde edemedi. Bir bakıma normaldir de; çünkü meseleyi tamamen askere bırakmak korkunç bir hataydı. Keşke böyle olmasaydı. Ancak manzara bu! Sanki 30 senedir durum bu değilmiş gibi bütün faturayı siyasetçilere kesmek; hatta cenazeye gelen siyasilere aç kurtlar gibi saldırmak insafsızlıktır. Kimin hangi konuda ne kadar sorumlu olduğu ortada. Hal böyleyken OHAL istemek ya saflıktır ya da art niyet...
Yargı artık dibe vurdu
Hangi ülkenin yargısı bu kadar hukuk dışı işle maluldür? Hangi ülkenin yargısı bu kadar siyasetin içindedir? Hangi ülkenin yargısı bu kadar güven bunalımı yaşamıştır? Soruları çoğaltmak mümkün; çünkü yargı artık dibe vurdu. Ne
kural tanıyorlar ne hukuk. Yetkisi olmadığı halde dosyalar birleştiriyorlar; üstelik yeni bir içtihat denebilecek bir garabet ortaya koymayı da göze alıyorlar ve fotokopiler üzerinde karar veriyorlar. Bazı davalara bakan yargı mensuplarına gözdağı vermek için
disiplin suçları uydurup
para cezası keserek gülünç yollara başvuruyorlar. Şu ana kadar örneği görülmeyen bu saçmalıkları neden yapıyorlar peki? Ergenekon zanlılarına sahip çıkmak için. Bu nasıl üst yargıdır ki 'terör suçu' ile yargılanan kişilere kural kaide dinlemeden sahip çıkabiliyor.
Ergenekon davasını akim bırakmak için inanılmaz işler yapılıyor. O kadar ki, bazı savcı ve hâkimleri görevden uzaklaştırmak için konuşulan senaryolar ile onlarca film çekilebilir. Onların atadığı
nöbetçi hâkimler Ergenekon sanıklarını topluca serbest bırakıyor. Hafta içinde bu manzara bir daha ibretlik bir şekilde gözler önüne serildi.
Anayasa Mahkemesi (AYM) de son yıllarda hep siyasi kararlar vererek yetki gasbı yapan yargı kuruluşlarını aratmadı. Şimdi önlerinde
referandum paketi var. Anayasa'mıza göre AYM üyelerinin anayasa değişikliği paketini esastan inceleme hakkı ve yetkisi yok. Buna rağmen AYM üyeleri de yetki gasbı yapar mı? Daha önce maalesef yaptılar ve milletin öfkesine sebep oldular. Umarım böyle bir
facia bir daha yaşanmaz. Çünkü yargının imajı, üzülerek söylüyorum, milletin canına tak edecek noktaya geldi dayandı. Adalet mekanizması bu kadar ideolojik bir şartlanmışlığı taşıyamaz. Kısa vadede
zafer elde ettiklerini ve siyasi yandaşlarını mutlu ettiklerini sanan üst yargı mensupları uzun vadede
adaleti nasıl tahrip ettiğini anlamalı ve bu korkunç hatanın bir gün tarih huzurunda kendilerinden sorulacağını unutmamalı. Hiç kimsenin hakkı değildir ki toplumdaki adalet duygusunu bu kadar yerle bir edebilsin...