Sanal tımarhane


İnternette dolaşan sayısız mesajın her kişiye ulaştığında katlanarak artan bir etki alanı var. Böylece küçük çevrelerin birbiriyle eklemlenmesi ve bir toplumun parçası olunduğu duygusu pekişiyor. Kimbilir, belki de meşreplerine uygun mesajları başkalarına da yollayanlar bir anda kendilerini hafiflemiş, bir nebze huzura ermiş, hatta vatandaşlık görevlerini yapmış hissediyorlar. Geçenlerde bir arkadaşımızdan bu türden bir ileti aldık. Le Monde gazetesinin Türkiye muhabiri olduğu anlaşılan Guillome Perrier adlı birinin Türkiye analizini içeriyordu. “Üçüncü Dünya Savaşı Türkiye’den çıkabilir...” başlıklı makalenin temel ekseni Türkiye’deki kültürel kırılma üzerine inşa edilmişti: “Cumhuriyet boyunca süren ‘kültürel bölünme’... artık iyice keskinleşti. Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısı önünde çıkaran, kadınları başörtülü, erkekleri sokağa pijamayla da çıkabilen... dinî inançları kuvvetli, kalabalık, bir kitle var. Diğer yanda ise kız lisesi-kolej yelpazesinde eğitim görmüş... kadınları modern görünümlü... kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da, Batı standartlarına yakın bir grup var... Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış. Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık. İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok. Bu noktada da tarihî bir paradoks ortaya çıkıyor. Daha Batılı olan ‘ikinci grup’, Batı’nın siyasi değerlerini kabul ederse, bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için, git gide Batı’ya ve Batı’nın demokratik değerlerine düşman oluyor. Yaşam tarzı olarak Batı’ya düşman olan birinci kesim ise, iktidarı ancak Batı’nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için, Batı’yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.” Bu temelden hareketle Perrier, sözkonusu kırılmanın iktisadi alanda da karşılığının olduğunu ve taşralı dindarların giderek zenginleşirken, diğerlerinin güç kaybettiklerini vurguluyor. Nihayet aktör analizine gelerek de “yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmının” demokrasi dışı çözümlere göz kırpan ikinci grubu desteklediğine işaret ediyor: “Cumhurbaşkanı seçimi; kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu. Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor. Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor.” Bu noktada “Peki, darbe olursa ne olur” diye soran Perrier, bir gerilim ve çatışma senaryosu çerçevesinde işin dünya savaşına kadar gidebileceğini söylüyor. Makalenin başını okuyan eşim huylanarak yüksek sesle devam etmese belki de bu ilginç olayı fark etmeden geçecektim. Ama o satırları duyunca bunun bir Fransız’ın kaleminden çıkmasının, hele Le Monde’da yayımlanmasının mümkün olmadığını söyledim. Çünkü iki grubun betimlemesi hem çok içerden hem de çok tanıdıktı. İnternette birkaç dakikalık bir araştırma ise karşımıza bu makaleyi basmış ve ‘çok önemli bir yazı’ veya ‘noktasına virgülüne dokunmadan’ türü ibarelerle bezeyen bir sürü site çıkarmaktaydı. ‘Fransız gazetecinin Türkiye analizi’ belli ki belirli bir akla fazlasıyla uygun gelmişti... Bunlar arasında ‘Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacak’ ya da ‘Asena ve Bozkurtlar’ türü siteler özellikle dikkat çekmekteydi. İnanması zordu ama galiba bu yazıyı gerçekten de Guillome Perrier adlı gazeteci yazmıştı... Derken bir sitede karşımıza Sefer Tan imzalı şöyle bir okuyucu notu çıktı: “Türkiye’de (AB ile ilgili) dezenformasyon çabaları var... Yok 17 Aralık zirvesinde Türkiye bir belgeyi imzalamış da, eğer ülke bölünürse parçalarının ayrı ayrı AB’ye üye olmasını Türkiye kabul etmiş... Birileri oturuyor, üşenmeden bunları yazıyor, farklı dillere çeviriyor, ondan sonra sanki resmî belgeymiş gibi dağıtıyor. Geçenlerde bir e-mail düştü. Le Monde’da çıktığı iddia edilen bir makale. Üçüncü dünya savaşının Türkiye’deki dindarlarla laikler arasında çıkacak bir çatışmadan başlayacağını iddia eden uzunca bir yazı. Fransızcası da var, İngilizcesi de. Le Monde’da çıkan bir makale gibi mizanpajı filan yapılmış. Yazarı da tanıyoruz, İstanbul’daki Le Monde temsilcisi. Arkadaşlardan rica ettim, bir arayın hakikaten bu kişi böyle saçma bir makale yazdı mı? Bunu neye dayanarak söylüyor? Hangi emareden böyle bir analiz yapmış? Le Monde temsilcisi böyle bir şey yazmadığını, gazetelerinde de böyle bir yazı yayımlanmadığını söyledi.” Tan makalenin orijinalini de bulmuş... Ahmet Altan’ın 7 Mayıs 2007 tarihli gazetem.net yazısı... İşin ilginci internette bu dezenformasyonun ortaya çıkmasından sonraki ‘katkılar’ epeyce farklı bir yön almış. Örneğin bir profesör “biz zaten onun Ahmet Altan’ın yazısı olduğunu biliyorduk” dedikten sonra, kendince makaleyi eleştirmiş ve sonunu da şöyle bitirmiş: “Yaşasın Türk Milleti, Yaşasın Türk Ordusu”! Yazı aynı yazı... Ama ulusalcılığa eğilimli laik kesimin okuması yazara göre değişebiliyor. Avrupalı söylediğinde dolaylı olarak taşralı dindarları horlamak üzere okunan metin, Türkiyeli bir kalemden çıktığında bir anda bölücü ve ordu düşmanı hale gelebiliyor. Benzeri yüzlercesi olan bu örnek, sözkonusu kesimin inanmak istediğinin peşinden gittiğini, gerçeklikle ilişkisini koparmış bir sanal siyaset girdabında yuvarlandığını gösteriyor. Gerçek olmayanı böylesine kolaylıkla anlamlı bulmak ve ona inanmak, bir yandan siyaseten ne denli cahil olunduğunun, ama aynı zamanda Türkiye toplumuyla olan kopukluğun işareti. Anlaşılan o ki, Ahmet’in bahsettiği kültürel kopukluğa, son dönemde bir de bilişsel kopukluk eklenmiş. Laik kesim gerçekliğe uyum sağlamada zorlandığı ölçüde, kendisine gerçek dışı bir sanal dünya üretip onu gerçek sanma eğilimi gösteriyor ve böylece kendisini kendi elleriyle inşa ettiği bir tımarhaneye kapatıyor. Gerçek hayatın tımarhanelerini duvarlar çevreler ve ne denli gerçeklikten kopuk olsanız da o duvarı görürsünüz. Sanal dünya ise epeyce rahatlatıcı... Her ileti duvarı biraz daha öteye itiyor ve insana nefes alacak, kendisini ‘hakiki’ hissettirecek sahte bir âlem sunuyor. Ne var ki gerçek duvar yerli yerinde duruyor ve kendinize fazla kapılırsanız çok geçmeden kafanızı o duvara vuruyorsunuz...

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER