PKK’nın
Şemdinli saldırısının beklenmedik hiçbir yönü yoktu, neredeyse göz göre göre geldi.
Bu saptamayı yaparken, neden o karakola yaklaşan çok sayıda PKK’lının fark edilemediği, yoksa Amerikalıların mı istihbarat vermediği, ya da Barzani’nin neden
yardım etmediği türünden soruları kastetmiyorum.
Onlar dün televizyonlarda fazlasıyla soruldu zaten, sorulmalı da. Hatta
Meclis Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in sanki
ihmal iması içeren ‘
Genelkurmay’dan kamuoyunu tatmin edici açıklama bekliyorum’ sözleri fazlasıyla dikkat
çekici idi.
Ne de olsa sabaha karşı ikide başlayan PKK saldırısıyla tetiklenen çatışma, bu yazının yazıldığı 17.00 civarında hâlâ devam ediyordu ve resmi açıklama 10 askerin şehit düştüğü yolundaydı. Genelkurmay 12 PKK’lının da öldürüldüğünü duyurmuştu. Üstelik daha bir gün önce Genelkurmay Genel Sekreteri
Tümgeneral Ferit Güler, PKK saldırılarında artış beklendiğini duyurmuştu. Acaba PKK Genelkurmay’la alay edercesine nasıl birkaç saat içinde Şemdinli’deki karakolları birkaç koldan vurabilmişti?
Bu tabii 1 Haziran’da
İskenderun saldırısının birkaç saat sonra
İsrail komandolarının
Gazze yardım konvoyunu vurup 9 Türk’ü katletmeleriyle irtibatlandırılmasını akla getiriyor. Ama PKK’nın fiili lideri Murat
Karayılan, saldırının İsrail’le bağlantılı olmadığını kendileri tarafından 10 gün öncesinden, yeni saldırı stratejilerinin bir parçası olarak planlandığını
7 Haziran’da kendi haber ajansları Fırat’a açıkladı. Önceki gün Tümgeneral Güler de buna benzer bir açıklama yaptı.
Şemdinli saldırısının da gerek kapsamı, gerek süresi ve etkisi bakımlarından Genelkurmay açıklamasından çok önce planlandığı anlaşılıyor.
Saldırının planlamasının muhtemelen Karayılan’ın İran’dan topçu ateşini keserek, adeta
Türkiye sınırına
militan kaydırma ihtiyacını dile getirdiği 8-9 Haziran günlerinde şekillendiği dahi söylenebilir.
Neye dayanarak mı söylenebilir? Tamamen PKK’nın kendi beyanlarına. Ben bunları özel istihbarat bilgilerinden, kapalı kapılar ardındaki gizli görüşmelerden çıkarmıyorum; her şey internet üzerinde mevcut, geriye sadece okuyup parçaları birleştirmek kalıyor.
Geçmişe değil, geleceğe b
akılmalı
Benim bir gazeteci olarak yaptığımı, MİT’in, Genelkurmay’ın, Emniyet’in, Jandarma ve
Dışişleri’nin bünyesindeki deneyimli istihbaratçılar, emniyetçiler, diplomatlar da herhalde
yapıyorlardır diye düşündüğüm için ‘saldırının beklenmedik bir yönü yoktu’ diyorum.
Çünkü;
1- PKK, 1 Haziran’daki İskenderun saldırısından itibaren 1984’te Şemdinli ve
Eruh saldırılarıyla başlattığı silahlı
propaganda mücadelesini, ‘aktif
savunma’ aşamasına tırmandırdığını açıkladı. Bu lisana alışık olmayanlar için tercüme yaparsak,
PKK artık Türk ordusu, ya da polisi
operasyon yapsa da yapmasa da,
Başbakan Tayyip Erdoğan hükümeti demokratik
açılımı sürdürse de sürdürmese de, kendisiyle iki sahipli bir devlet için müzakereye oturulmadıkça bahane bulmaya çalışmadan vuracağını ilan etmiştir.
2- PKK’nın 1984’ten bu yana yürüttüğü kanlı saldırılarda en çok
hedef aldığı yer,
Hakkâri ve özellikle de Şemdinli-
Çukurca bölgesidir. Saldırı istatistiklerinden
ders çıkarılmalıydı. Özellikle Karayılan’ın İran’dan aman dilemesi ardından bu bölgeyi yine hedef seçebileceği tahmin edilebilirdi.
Ne yazık ki olan oldu. Ama geçmişe ağlamaktan daha önemli işler var yapılması gereken. Yalnız
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’dan ve Başbakan Erdoğan’dan değil, hepsinin üstünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den beklenenler var bu konuda.
Geçen yıl mayıs başında
Kürt sorununu Türkiye’nin bir numaralı sorunu olarak tanımlayıp neşteri ilk atan Gül olmuştu.
Teşhis yıllar sonra doğru konmuş, siviller ve askerler, çözümün yalnızca askeri operasyonlarda olmadığında ilk kez mutabık kalmışlardı.
Tamam, açılım istendiği gibi olmadı. Başbakan önce -kamuoyundan da sakınarak- işin olup
biteceği yere,
CHP ve MHP’ye gideceğine, kendisine yakın yazarlara, gazetecilere, daha
sonra sanatçılara, sporculara gitti.
Habur bir felaket oldu. Açıla açıla yalnız
TRT Şeş açıldı. Hepsi tamam, ama artık başka bir noktadayız.
PKK, Türk sistemine saldırısını yeni bir aşamaya tırmandırdığını ilan etmişken, artık geçmişi geçmişte bırakıp, yalnız AK Parti’nin değil, herkesin sahipleneceği yeni bir akıl oluşturmaya ihtiyaç vardır.
Cumhurbaşkanı Gül, bu aklın oluşturulmasına öncülük etmelidir.