Bu sefer
öfkenin aklımızı gölgelemesine izin vermemeliyiz. Terörün amacı zaten sağa sola nefret yaymak. Öfke ve kinle gözünü kan bürümüş olanların söyleyeceği her söz, atacağı her adım kanı daha da büyütür. Şehit çetelesi tutanlar aklını başına almalı.
PKK'nın 31 Mayıs'ta
İskenderun saldırısı ile başlattığı "orta şiddette savaş"ın stratejik hiçbir amacı yok. Bir
terör örgütü için bile stratejisi olmayan bir savaş sadece kan dökmekle sonuçlanır. PKK'nın kan dökerek elde edeceği ne var? Bu soruya, Kandil'dekiler bile
cevap veremiyor. PKK, örgütsel yapısını ve çıkarlarını korumaya çalışıyor. Cin bir kere şişeden çıktıktan sonra özerk bir kişilik ve varlık kazanıyor; tekrar çıktığı yere girmiyor. Türkiye'nin
Kürt sorunu çözülse bile PKK sorunu hemen çözülmez. Ama
Kürt sorununu çözmezseniz, hiçbir sorunu çözemezsiniz. Kürt sorunu, herkesin içine sineceği bir hukukla çözülür, terör sorunu ise ortalık kan gölüne döndüğü zaman bile yolundan sapmayan ortak siyasî akılla sona erer.
PKK, başlattığı savaşı, "muhatap sorunu"na dayandırıyor. Güya Devlet'i pazarlık masasına oturtmak için taktik amaçlı olarak askerî hedeflere saldırılar yapıyor. Mantık basit: Gelen
şehit cenazeleri hükümeti kamuoyu nezdinde zor duruma sokacak ve hükümet terörü durdurmak maksadıyla pazarlığa başlayacak. Mantık basit ama işler o kadar basit değil. En önemlisi: Devlet pazarlık masasına otursa bile, muhataplarının terörü sona erdirecek temsil kabiliyetleri ve iktidarları yok. Reşadiye ve
Sarıyayla saldırılarının açıklamasını yapamayan bir muhatap ile kimse pazarlık yapmaz.
MHP lideri
Devlet Bahçeli, PKK'nın saldırıları için "Açılım olduğu için terör arttı" hükmünü veriyor. PKK ise "Açılım olmadığı için savaş ilan ediyoruz" iddiasında bulunuyor. Bu işin içinden nasıl çıkacaksınız?
En önemli nokta şu: PKK'nın yeni bir savaş başlatması "Açılım"ın rafa kaldırılmasının gerekçesi olmamalı. Aksi takdirde hepimiz kaybederiz. Tam tersine terörün dengemizi bozmasına izin vermeden
açılımın bütün hızıyla devam etmesi şart. Terör bize yol göstermemeli; attığımız adımı durdurmamalı.
"Demokratik açılım"ın başlamasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti.
AK Parti hükümeti Kürt sorununun çözümünde ileri adımlar attı; ama aynı cesareti terör sorununun çözümünde gösteremedi. Çünkü devlet katında geliştirilen çözüm, partiler arası bir uzlaşmaya konu edilemedi. Terör sorunu, siyasî rekabetin neredeyse en önemli cephaneliğini oluşturmaya devam etti. Silahlar sustu, ama partiler arasında savaş devam etti. MHP'nin peşinen "
ihanet planı" olarak mahkûm ettiği, CHP'nin bölücülük olarak nitelediği "çözüm"ün gerçekleşme ihtimali olamazdı.
MHP lideri
Demokratik Açılım'ı kastederek "
Hükümet bölücülüğü siyasallaştırmaya uğraştı" suçlamasında bulunuyor. Halbuki işin püf noktası tam burası: Bölücülük siyasallaşmalı. Yoksa terör başka türlü sona ermez. Silah kullanmak yerine siyasallaşan bölücülük, Türkiye'nin güçlü entegrasyon dinamiklerine nasıl karşı durabilir?
KCK bir
terör örgütü mü? İddianame, KCK'nın devlete paralel ve alternatif sosyal-siyasal ve idarî bir örgütlenme olduğunu gösteriyor. Eğer KCK, PKK'nın şehre inerek siyasallaşması ise şiddet araçlarına başvurmadığı sürece bu örgütlenmelere geniş bir marj alanı tanımak gerekir. Bir örgütün devletin yerine geçebilmesi için şiddet kullanma ayrıcalığına sahip olması lâzım. KCK şiddet kullandığı zaman, zaten Devlet yakasına yapışacaktır. Habur'dan gelen PKK'lıların mahkemeye çıkması da, dağda bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmamalı.
Bir yıllık tecrübe tıkandığımız yeri gösteriyor: Kürt sorunu ve terör sorunu
siyaset üstü bir mesele olarak ele alınmalı. Kanı döken PKK. Ama akan kanı durduracak olan güç bugün MHP ve CHP'nin elinde. PKK son savaşı AK Parti'ye karşı açtığını söylüyor. Kimse PKK ile aynı safta yer almamalı. Terör siyasal desteğini ve anlamını kaybetmeli.