Siirt Baykan’da askeri konvoyun geçişi sırasında meydana gelen
mayın patlamasından sonra, Şemdinli’deki çatışmada da bir askerimiz şehit oldu... Ölümler
Türkiye’nin yüreğini kanatmaya devam ediyor.
Türkiye’nin çocukları ölmeye devam ediyor ama bu Batı’da farklı, Doğu’da farklı, hem de çok çok farklı anlaşılıyor...
Bir okur, bu farkı, benim önceki günkü yazımdaki bir b
ölüm üzerinden beni eleştirerek şöyle anlatıyor:
“Yazınızın bir bölümünde:
‘Son zamanlarda pek de hayırlı şeyler görmediğim o lanet olası ‘son dakika’ alt yazılarında, Tunceli’nin
Mazgirt İlçesi’nde asker taşıyan
sivil plakalı otobüsün geçişi sırasında PKK’lı
teröristlerin uzaktan kumandayla mayını patlaması sonucu,
araçta bulunan 1 çocuk ve 13 askerin yaralandığını okudum... Yaralanan çocukcağız sivil aracın şoförünün 10 yaşındaki oğluydu.
Devrilen askeri araç...
Düşen kobra...
Uzaktan patlatılan mayınlar...
Taraf Gazetesi’nin dehşet verici şeyler anlattığı İskenderun’daki
karakol baskını...
Kendi güvenliğini koruyamayan bir ordu görüntüsü...
Sürekli ölen
subay ve askerlerimiz...
Bu da can sıkıntıma tuz biber ekti’ diyorsunuz ya, şimdi bu pasajda geçen bazı kavramları siz bu şekil rahat kullanınca, sizin niyetiniz sorgulanmaya başlıyor ki buna hiç gerek yok.
Lütfen, bakın bir daha bu pasaja ve söyleyin, siz bu yazıyı okurken, bu hadisenin diğer tarafında duran kişilerin (sizin ifadenizle, ‘teröristlerin’) geldiği
Kürt coğrafyasındaki anne ve babalara, nasıl bir
okuma biçimiyle ulaşıyorsunuz, onlar çok değer verdikleri ‘
mangal yürek
Mehmet Altan’ı, sizi, ne şekil anlamlandırıyor peki?
Hâsılı kelam, güvenlik şöyle olsun, ‘terörü-teröristi’ şöyle yok edin yönlü ‘iması’ çıkan yazılarınızdan sonra, dağa giden
küçük çocukları düşünüp düşünmediğiniz, onlar için adım atıp atmadığınız, barış yanlısı bir aydın mı yoksa güvenlik kaygılı bir tarafgir kalemşör mü olduğunuz iki tarafın yarılmış algılarda saflaşmalara sebebiyet verir ki bu asıl niyetinizin bu olmadığını bildiğim düşüncelerinizi ‘bulanıklaştırır’.
Gene ısrar ediyorum, Mehmet Altan bu
ülkenin yegâne barış ve demokrasiyi isteyen bir entelektüel dimağdır ve onun bir tarafı arkalarken, diğerini ötelemesi, sizin tarafsızlığınıza zeval getiriyor sadece.
Bu da size büyük bir haksızlık bence. Lütfen azami dikkat edin bu hususlara ve sadece bu lanet olası savaşı bitirsinler diye iki tarafı eşit mesafe eleştirip, iki tarafa yeri geldiğinde, çocukları öldüğünde, ‘şehit ya da terörist’ demeksizin ‘üzüldüğünüzü’ yazın lütfen.”
Bu mektubu, Kürt Sorunu’nda “hangi noktaya” gelindiğini ve iki ayrı kamuoyunun birbirine nasıl baktığını somut şekilde göstermek için yayımlıyorum...
Olayların hatta kelimelerin nasıl farklı biçimde algılandığını fark etmedikçe sorunlar aşılamıyor ve daha korkuncu çocuklarımızı öldürmeye devam ediyoruz...
***
Ölüm makinesine dönüşmekten çok uzaklarda seyretse de
Belçika’daki
seçimi ayrılıkçılar kazandı...
Etnik kesimler arasında bölünmeyi savunan Yeni
Flaman İttifakı N-VA birinci parti olarak çıktı.
Bart de Wever’in liderliğindeki parti, Flamanca konuşanların yaşadığı kesimle Fransızca konuşanların yaşadığı Valon bölgesinin tamamen ayrılmasını istiyor.
Wever, seçim gecesinde yaptığı açıklamada, “bu (sonuçlar) ülkenin sonu değil. Ülke evrim geçirerek iki tam demokrasiye bölündü” dedi.
Ama gel gör ki...
N-VA’nın hükümet kurabilmesi için Valon partilerle koalisyona gitmesi gerekiyor. Dünya basını 39 yaşındaki Wever’in “ülkeyi bölmek için”
rakip partilerden “müttefik” aradığını yazarak eğlenmekte...
***
Belçika’daki temel sorun...
Fransızca konuşan dört milyon kişinin yaşadığı daha
yoksul Valonya’ya hükümet yardımları yapılmasına Flaman çoğunluğun aşırı bir şekilde kızması...
Çekoslovakya gibi Belçika da bölünür mü?
Sosyal adaletsizlik ve kültürel fark zaten suni bir ülke olan Belçika’yı sarsıyor... Orada
zenginler rahatsız, bizde ise yoksul bölgelerimiz...
***
Belçika gibi Türkiye de “zihnen” ikiye bölünmüş görünüyor, olaylar farklı biçimlerde algılanıyor, bazen bir kelime bile yaralayıcı olabiliyor.
Bizim Belçika’dan farkımız, onların “ayrılmayı” bile
siyaset içinde konuşabilmesi.
“Ayrılmak istiyorum” diyen bir partinin seçimlere girmesi. Bizde, en azından resmen, ayrılmak isteyen kimse yok ama yirmi beş yıldır çocuklar ölüp duruyor bu savaşta.
Niye Belçika “ayrılmayı” bile siyaset içinde konuşabiliyor da biz “anadil hakkı, kimlik hakkı” gibi konuları siyaset içinde çözemeyip çocuklarımızı ölüme mahkûm ediyoruz?
Görmüyor muyuz ki siyasete konan her
yasak sonunda ölüme dönüşüyor.
Konuşamadığımız için ateş ediyoruz.
Artık her şeyi açıkça konuşsak, çözümü halka sorsak ve çocukları ölümden kurtarsak, olmaz mı?
Çocuklarımız Belçika’da doğmadıkları için dağlarda, karakollarda, siperlerde ölmek zorunda mı?