1980’de dünyanın en büyük üç ekonomisi ABD,
Japonya ve Almanya’ydı... 2012’de ise ABD, Çin ve
Hindistan dünyanın en büyük üç ekonomisi olacak...
2017 yılında Çin’in ABD’yi geçmesiyle de
sıralama Çin, ABD, Hindistan şeklini alacak.
Neden?
Çünkü
sabun tüccarının herkesin yıkanmasını istemesi kabilinden, “Bilgi Çağı” da yerkürenin zenginleşmesini gerçekleştirmek zorunda...
Yıkanacak olan herkesin sabun alması gerekeceği gibi, dünya da zenginleştikçe ileri teknoloji ürünleri alabilecek.
Dünya ekonomisinde BRIC
ülkeleri olarak adlandırılan
Brezilya,
Rusya, Hindistan ve Çin’in öne çıkması da bu yüzden...
Sistem yeryüzünü zenginleştiriyor, zenginleştirmeye de devam edecek...
Geçenlerde Infomag Dergisi’nde yazdığım gibi, “
Sanayi Sonrası Dönem” kendi yolunu “orta sınıfları” büyüterek gerçekleştiriyor...
Ben, “yeni çağ”ın gelişimini, çok nüfuslu ülkelerdeki büyüyen orta sınıflar üzerinden takip ederim.
***
Tabii ki
Türkiye de bu değişim tablosunun önemli bir aktörü...
O da çağın gereklerinden nasibini alıyor...
Avrupa’nın
altıncı, dünyanın da 16. büyük ekonomisiyiz...
Ancak “küresel zenginleşme”, yirmi beş yıldır yazıp söylediğim gibi, “
insan haklarının,
demokrasinin ve pi
yasa ekonomisinin” ilkeli bir şekilde işletilmesine bağlı...
Bu “altın üçgen”e dikkat etmeyen, gereklerini yerine getirmeyen
ekonomik olarak da büyüyemiyor çünkü...
***
Türkiye’deki özellikle dış
politika tartışmalarında, ekonomik
büyümenin nedenleri ve bunun gerekleri birarada söylenmiyor...
Hatta ekonomik büyüme, “demokrasi, insan hakları ve piyasa” kurallarına aldırmadan “kafana göre takılmanın” itici bir gücü gibi okunuyor...
“İlkeli bir duruş” içinde olmama lüksü olarak algılanıyor.
Hâlbuki küreselleşme “çifte standardı” törpüleye törpüleye gelişecek...
“İlke” oturdukça zenginleşme sağlandığı için, dünya buna mecbur.
***
Söylediklerimi bir örnek üzerinden somutlaştırayım...
Örneğin,
İran ekonomisi petrol zenginliğine rağmen otuz yıldır yerinde sayıyor... Bir başka değişle halkı sürekli fakirleşiyor.
Neden? Çünkü “demokrasiden, insan haklarından, piyasa ekonomisinden” nasibini almamış bir ülke...
İnsan hakları kuruluşu olan
Uluslararası Af Örgütü, geçen yıl 12 Haziran’daki tartışmalı
cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci yıldönümü öncesinde İran’la ilgili bir
rapor yayınladı...
Uluslararası Af Örgütü, raporunda, cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası beş binden fazla kişinin gözaltına alındığını bildirmekte...
Örgüt, bu süreçte, İran’da ifade özgürlüğünün daha önce görülmedik düzeyde sınırlandırıldığını belirtiyor.
İnsan hakları kuruluşunun raporunda, “gözaltına alınan bazı kişilere, hem kadınlara hem erkeklere
tecavüz edildiği ve işkence yapıldığı yönünde güçlü kanıtlar ortaya çıktı” ifadesi yer alıyor.
Uluslararası Af Örgütü, İran’ı,
Mayıs ayında beş
Kürt eylemciyi asıp, muhaliflere, tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçiminin yıldönümünde gösteri düzenlememeleri yolunda “net bir sinyal” vermekle de suçladı. Örgüt, bu gelişmelerin, muhalefeti korkutup sindirmeye yönelik olduğunu belirtti...
***
Türkiye...
Türkiye’nin
dış politikası...
Türkiye’nin Orta-Doğu’daki konumu...
Küresel zenginleşmeden nasibini alırken, küreselleşmenin “demokrasi, insan hakları ve piyasa ekonomisini” ilkeli bir biçimde sonuna kadar içeride ve dışarıda savunmasından geçiyor.
“Zenginleşiyoruz o halde anti demokratik
Müslüman ülkelere, iç rejimlerine tek kelime etmeden sahip çıkarız” anlayışı, “eksen” tartışmalarını azdırıyor...
Üstelik müzakere sürecinde ilk kez,
gıda güvenliği yasa tasarısını çıkarmadığımız için, İspanya’nın AB Başkanlık süresini hiç fasıl açmadan kapadığımız bir dönemde...
Avrupa’nın altıncı, dünyanın 16. büyük ekonomisi olup, daha zenginleşmek istiyor isek, “ilkeli” bir şekilde bu çağın “altın üçgeni” sayılan “demokrasi, insan hakları ve piyasa ekonomisi”ne her yerde aynı şekilde sahip çıkmak gerekiyor...
Yoksa çağ, elektrik gibi çarpabilir...
Zamanın ruhu kendini anlamayanı cezalandırıyor çünkü...