Türkiye büyük mücadeleler ve bedeller sonucu içinde bulunduğu karanlık tünelin ucuna geldi.
Şu anda hala karanlık bölümdeyiz ama aydınlığa geçmeye bir adım kaldı.
Türkiye o adımı atabilirse, hem içerde hem dışarıda çok farklı bir
ülke olacak.
Fakat o adımı attırmamak için hem içerde hem dışarıda Türkiye’nin eteğine yapışıp onu yeniden tünelin karanlığına çekmek isteyenler var.
Önce içeriye bakalım.
Şimdi önümüzde bir
Anayasa değişikliği
referandumu duruyor.
Anayasa Mahkemesi, Parlamento’da kabul edilen değişikliği şekil yönünden inceleyeceğini açıkladı.
Fakat 10-42 diye anılan başörtüsü meselesinde de şekil yönünden konuya giren Mahkeme esastan karar vermişti.
Herkes temennisini ortaya koyup, Yüksek Mahkemenin şekille sınırlı kalacağını söylese de işin realitesi hiç öyle gözükmüyor.
Eğer Anayasa Mahkemesi değişikliğin esasına girer ve esastan yapacağı bu incelemeyi de şekil kapsamına alırsa, çok büyük bir ihtimalle
HSYK’nın yapısını düzenleyen madde iptal edilecek.
Anayasa Mahkemesine yakın kaynaklar HSYK ile ilgili maddelerin iptaline kesin gözüyle bakıyor.
Anayasa Mahkemesinin yapısını düzenleyen maddeyle ilgili ise Mahkeme üyelerinin yüzde 50 kabul-yüzde 50 ret yönünde görüşe sahip oldukları ifade ediliyor.
Anayasa değişikliği Türkiye’nin şu anda sonuna geldiği o karanlık tünelden çıkma ya da tekrar geriye doğru sürüklenme noktasında çok önemli.
Arada çok ince bir çizgi var.
Eğer Mahkeme anayasa değişikliğine müdahale etmez, referandum gerçekleşir ve anayasa değişikliği hayata geçerse Türkiye’nin çeteler,
terör örgütleri, illegal yapılanmalar v
e devletin içine sızmış derin güçlerle mücadelesi çok daha kararlı ve cesurca devam eder.
Fakat
mahkeme önemli maddeleri iptal ederse bu; yargıdan silahlı kuvvetlere, siyasetten bürokrasiye kadar ortaya çıkarılan bütün kirli ilişkilerle hesaplaşılamadan Türkiye’nin yeniden karanlığa sürüklenmesi olur.
Sonbahar çok önemli.
Hem HSYK’nın güz kararnamesi var, hem TSK’da yeni
yönetim kademesinin şekillenmesi var.
Eğer Anayasa Mahkemesi kritik maddeleri iptal ederse, geçen sene
kriz çıkan Güz Kararnamesi’nde
Ergenekon soruşturmalarının defterinin dürülmesi planlanıyor.
Kimsenin şüphesi olmasın ki; Ergenekon savcıları milletin gözünün içine baka baka görevden alınır.
Ayrıca Ağustos’taki Yüksek Askeri Şura’da demokrat kimliğiyle bilinen
Genelkurmay Başkanı olacak olan
Işık Koşaner’in çevresine
demir ağlar örme girişimi yaşanabilir.
Özellikle Jandarma ve
Kara Kuvvetleri Komutanlıkları için kapalı kapılar ardında geçen isimler bir sonraki döneme dair hiç iyi sinyaller vermiyor.
Ergenekon ile mücadelenin etkisizleşmesi ve orduda gayri demokratik oluşumlara hiç hoş bakmayacak müstakbel
Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in çevresinin kuşatılmasına karşı dikkatli olmak gerekiyor.
Hükümetin YAŞ’ta nasıl bir strateji izleyeceği çok önemli.
En kötü senaryoya göre Anayasa Mahkemesi değişikliği iptal etse ve yargı
reformu yapılamasa bile, HSYK’daki dik duruştan asla taviz verilmemeli.
Hem soruşturmaların yürütülmesinde, hem de yeni komuta kademesinin şekillenmesinde doğru hamleler yapılamazsa Ak Parti’yi devirmek isteyen güçlerin işleri çok kolaylaşır.
Gelelim dışarıya.
Türkiye zaten
İsrail’in vatandaşlarımızı öldürmesiyle tam bir
kaos ortamına çekilmeye çalışıldı.
Türkiye’nin Ortadoğu’da oyun kuran rolünde pozisyon alması ve etkili dış
politika yürütmesi birçok şer dengesini bozdu.
Türkiye, İsrail’i yalnızlaştırdı, İran’ı da
bölgede kendisinden daha etkin hale geldiği için rahatsız etti.
Ayrıca Ortadoğu’nun kanayan yarası Filistin’e el atması ve bunu kendine dert edinmesi bölgede çözümsüzlükten beslenenlerin huzurunu kaçırdı.
Türkiye, İsrail’den korkmadığı için çok büyük bir tuzağın içine çekildi.
İran’ı nükleer
takasa razı edip bölgede sorunsuz
dış politika yürüttüğü için ezberleri bozdu.
Fakat bu bölge ezberlerin bozulmasına kolay izin verilecek bir coğrafya değil.
Tıpkı Türkiye’nin içi gibi bölgesi de büyük hakimiyet mücadelelerinin verildiği bir yer.
ABD,
Rusya ve Fransa’nın da içinde bulunduğu
Viyana Grubu, İran’ın nükleer takas anlaşmasını reddettiler.
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi, Rusya’nın da desteğiyle İran’a karşı nükleer silahlanma konusunda
yaptırım uygulanmasına karar veriyor.
Bir yandan da
Yahudi lobisinin dünya basınındaki gücü sebebiyle İsrail’in öldürdüğü Türk vatandaşları birer İslamcı
terörist gibi lanse edilmeye çalışıldı.
Türkiye bir anda kendini Ortadoğu’da iğrenç bir komplonun içinde buldu.
Şimdi Türkiye’deki
iktidar hem sözde İslamcı
terör örgütü bağlantılı vatandaşlarını savunan, hem de İran’a karşı nükleer silahlanma yaptırımı uygulanmasına karşı çıkan bir pozisyona itilmeye çalışılıyor.
Çünkü
Başbakan Erdoğan, İran’ın nükleer silahlandığını iddia edenlere karşı hep bu bölgede İsrail’i örnek göstererek İran’ı savundu.
Türkiye’ye şimdi büyük devlet olmaya kalkmanın bedeli ödettirilmek isteniyor.
Hem içerde hem dışarıda ezber bozduğu için Türkiye’nin iktidarına
fatura kesilmeye çalışılıyor.
Fransız Le Monde Gazetesinin daha bu olaylar hiç gündemde yokken 15 gün önce İsrail ile Türkiye arasında bölgede bir gerginlik çıkacağını yazması düşündürücü gelmiyor mu size ?
Türkiye özellikle Batı’dan koparılıp Ortadoğu’nun terörle anılacak girdabında boğulmaya mahkum edilmek isteniyor.
Fotoğrafa biraz yukarıdan bakıldığında Türkiye’nin Filistin’e
yardım gibi son derece masum ve insani bir
eylem üzerinden hangi noktalara çekilmeye çalışıldığı daha net anlaşılıyor.
Zaten çok sıcak geçmesi beklenen yaz aylarında İslamcı terör adı altında bir
takım eylemlerin planlanması Türkiye’yi çok daha zora sokar.
Olayların uzaktan nasıl göründüğüyle dalga geçenler, hem dua etsin hem de kendi işlerine baksın da bu yaz Türkiye’de gayri müslim turistlerin başına İslam’ın adının kullanıldığı can sıkıcı işler gelmesin.
Bu tansiyonu düşürmek zorundayız.
Bu millet dünyadaki hiçbir mazlumu sahipsiz bırakmaz Allah’ın izniyle. Tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle dolu.
Türkiye vatandaşlarının hesabını da sorar, bunu İsrail’in burnundan da getirir, Filistin’e de sahip çıkar.
Ama yeter ki; bize kurulan tuzaklara basmadan akl-ı selimi ön plana çıkarabilelim.
[email protected]