Adı:
Furkan Doğan Yaşı: On dokuz
Medeni hali: Bekar
Son hali; Alnında dört kurşun deliğiyle Mavi
Marmara’nın güvertesinde yatıyor.
Mekanı: Cennet
Adli Tıp raporunu hazırlamış. Yakın mesafeden dört kurşun sıkılmış Furkan’ın alnına. Diğer kurşunsa, beşincisi yani, göğsüne saplanmış.
Furkan zaten yere düşmüş.
Başına dikilmiş
İsrail komandosu ya da komandoları, alnına dört mermi daha sıkmışlar.
Bu kadarla da kalmamış komandolar. Ağır yaralıların bile elleriyle ayaklarını kelepçelemişler, hastanelere götürürken.
Örneğin Fatih Kavakdan. Göğsünden yaralı. Elleri de ayakları da kelepçeli.
Utanmasalar boynuna da kement atacaklar herhalde!
Filmi sarın geriye; 30’lu yılların sonuyla 40’lı yılların ortasına değin. Bakın bakalım neler olmuş o yıllarda! Bugün,
yardım gönüllülerini öldüren, onlara işkence yapanların anaları babaları, dedeleri, nineleri de aynı işkencelerden geçmiş, milyonlarcası gaz odalarında can vermiş. Ve bütün dünya bu insanların yasını tutmuş! Tam tamına 60 yıldır da tutmayı sürdürüyor. Ama gelin görün ki, soykırıma uğrayan o kuşakların torunları, herşeyi bi kalemde silip atabiliyor ve yerde can çekişen Furkan’ın alnına dört kurşun sıkıyor!
Arbeit Mach Frei yazar Yahudilerin soykırıma uğradığı onlarca kampın girişinde. Yani “İş (
Çalışmak) Sizi Özgür Kılar!” Naziler, bu yaftanın ardına sığınıp Yahudileri, Romanları, özürlüleri, Slavları, Rusları... Milyonlarca insanı öldürdü.
Filmi öne sarın; gelin günümüze.
Nedir
Gazze?
Toplama Kampı! Sadece kapısında
Arbeit Mach Frei yazmıyor.
İnsanlar aç...
Tıbbi müdaheleden yoksun...
Temiz su desen yok...
Barınakları, yıkıntı.
Dünyanın vicdanı sızladı 60 yıl Yahudilerin uğradığı soykırım nedeniyle.
Ama bu gün o soykırımın üvey kardeşini uyguluyor İsrail, Gazze’deki insanlara.
Bu nasıl iştir?
Vicdandan, insanlıktan, acıma duygusundan vaz geçtim... Yahu hiç olmazsa geçmişi hatırlayın be!
İSRAİL: SANDALYEYİ BEŞ SANTİM DAHA AŞAĞI ÇEKERİZ!
Küstahlığın sınırı yok
arkadaş.
Bak
Jerusalem Post Gezetesine:
“Şu anda yangına körükle gitmeyelim” diyor. Ama dayanamıyor ve ekliyor: ”Ama istersek gelecekte Türk Büyükelçisi’nin sandalyesini beş santim daha alçaltabiliriz!”
Hani Danny Ayalon, oturduğu koltuğu Türk büyükelçinin koltuğundan daha yüksek tutarak aklınca bize bi ‘
mesaj’ vermişti ya? Sonra da bin kere özür dilemek zorunda kalmıştı!
“Bırakalım Türkler bağırsın çağırsın. Her ifadeye
cevap vermek zorunda değiliz. Derin bir soluk alıp onların bu kamusal oyunu oynamasına izin vermek durumundayız!”
Çok güzel! İnsanlarımız kurşunlanmış, hükümet ve
halk katillere lanet yağdırıyor, ama Jerusalem Post gazetesinin yazarı Nachman Shai, eski İsrail Orduısu Sözcüsü, böyle yazıyor!
Madem bu kadar yiğitsin, ne diye ‘yargılayacağım’ diye hava attığın insanları,
Türkiye ‘höt!’ deyince hemen salıverdin, uçaklara bindirip geri yolladın? Neden bir
İngiliz gazeteci, Baş
bakanlık sözcüsüne, “Türkiye son gelen gemiye, refakat etmek için
savaş gemileri yolluyor!” dediğinde adamın kimyası bozuldu, suratı bembeyaz kesildi, kekelemeye başladı?
Yazının sonunda Nachman Shai’nin birazcık da olsa, aklı başına geliyor ve “....sonuçta dokuz kişi öldü; Gazze ablukası hala duruyor. Bu sonuç (
Mavi Marmara baskını) bazılarının sandığı gibi büyük bir başarı değil. Bundan böyle akıllı da olmamız gerekiyor!”
Ha şöyle! Akıllı olacaksınız. Nasıl akıllı olacaksınız?.. Gazze ablukasını kaldıracaksınız. Tecrit kampı mantığı sizin nefret ettiğiniz bişey. Bunu hatırlayacaksınız. Çektiğiniz acılar gözlerinizin önünde canlanacak ve benzer acıları zavallı, masum insanlara yaşatmayacaksınız! Bu kadar basit.
LAVABO MUSLUĞU
“Doğu Anadolu’ya atanarak bir ilçede ev bakan bir arkadaşa ev sahibi, musluklara ilişkin açıklama yapar:
“
Mutfak musluğuyla
banyo musluğu kaçağa bağlı! Lavabo musluğuysa su saatine..”
Arkadaşı şaşkınlıkla sorar:
“Neden ikisi kaçağa bağlı da
lavabo saate?”
“Lavaboda
abdest alıyorduk;
haram karışmasın diye kaçağa bağlamadık!”
Buna yorum bile yapamıyor insan!
(Emre Yabanoğlu’na teşekkürler)