Liseye başladığım yıllarda adına bugünlerde "Dinci" denilen bir grup ile yolum kesişmişti.
Fazla sürmedi birkaç ay sonra 12
Eylül darbesi oldu ve biz de dağıldık.
O gün sabah namazından sonra hep birlikte "Allah'ım bu darbeyi
Müslümanlar için hayırlı kıl" diye dua ettik!
Sonra hepimiz evlerimize dağıldık ve bir daha bir araya gelmedik.
Orada bize
Osmanlıca okuma-yazmayı öğretiyorlardı.
Bir gün çocuk aklımla sormuş "Niçin Osmanlıca,
Arapça öğreniyoruz ki" demiştim.
O gün bana verilen cevabı hatırladıkça hâlâ gülümserim:
"İki yıla kadar şeriat gelecek, böyle okuyup yazacağız..."
Bugün düşünüyorum da o gün bunu söyleyen kişinin ne
Amerika'dan, ne NATO'dan, ne Rusya'dan, ne
İsrail'den haberi vardı.
Dünyadaki dengeleri asla bilmeden konuşuyordu.
Yapılacak birkaç eylemle, atılacak birkaç sloganla söylenecek birkaç marşla şeriatın geleceğini sanıyordu.
Aradan 30 yıl geçti, bilmiyorum bana bunu söyleyen kişi yaşıyor mu ama hâlâ şeriatın gelmesini bekliyor olmalı.
Komik bir cevaptı tabii.
Çok ciddiye alınacak bir tarafı da yoktu belki.
Ama bu ülkede bu düzeyde düşünen insanlar var.
Böyle düşünenlerin bazıları sokaklarda bugünlerde.
Gazze'ye
yardım gemisinde yaşanan İsrail vahşeti, dolayısıyla gemide öldürülen Müslümanlar'ı, savaşta verilmiş şehitler sayıyorlar.
İş bu kadar ciddi yani!
Bana bu görüntü
Türkiye'nin gereğinden fazla İslamcılaştığını söyleyip 28
Şubat türü bir
operasyon arzusunda olanların ekmeğine yağ sürecek gibi geliyor!
Filistin meselesinde taraf olmak başka bir şey, o meseleyi bahane edip sokaklarda İslamcı sloganlar atmak başka bir şey!
Türkiye'nin Filistin meselesinde kesin taraf olduğunu ilan etmesi, İsrail zulmüne karşı kararlı bir tutum sergilemesi güzel elbette.
Ama sanıyorum, kantarın topuzunu kaçırmamak lazım.
Kolay bir konu değil bu.
Türkiye ise hassas bir geçiş sürecinde.
Bu sürecin kesintiye uğramaması gerek.
Bakın Amerika hâlâ İsrailli katillerin arkasında duruyor. Durmaktan da asla vazgeçecek gibi görünmüyor.
Hayal kurmamak lazım!
Elbette bir şeyler yapmak lazım ama yapılan bu işleri gürültüsüz patırtısız yapmak lazım.
Bölgede dengeler hâlâ sorunun çözümünden yana değil.
Filistin'e en yakın Arap yönetimler bile sorunun çözümünden yana değil.
Mısır,
Hamas'ı da kuran
Müslüman Kardeşler ile sorunlu.
Dolayısıyla Hamas'ın kontrolünde olan bir yerde sükûnet ve istikrar istemez!
Lübnan'da
Hizbullah var
İran'ın kontrolünde.
Türkiye, Orta Asya'da İran ile
rakip durumda.
İsrail'in nasıl Büyük İsrail amacı varsa, İran'ın da önünde büyük bir İran Jeopolitiği var.
Hamas ile Filistin
Kurtuluş Örgütü kendi aralarında anlaşamıyor.
Hamas'ın FKÖ'ye karşı İsrail tarafından kurulduğu bile iddia ediliyor.
Gazze'de herhangi bir FKÖ'lü İsrail askeri muamelesi görüyor.
Yani iş sandığımızdan daha karışık.
Türkiye'nin bu vesile ile içine çekilebileceği ve sonuçta son birkaç yıldır unutulan "
İrtica geliyor" kampanyalarına zemin hazırlanabileceği göz önünde bulundurulmalı.
Böyle bir görüntü bazılarına arayıp da bulamayacağı bir fırsatı
altın tepsi içinde sunar.
Tel Aviv sokaklarında "
Ordu Erdoğan'ı devirsin" çığlıkları yükseliyor.
Daha önce yaptılar yine yaparlar deniliyor!
Dolayısıyla "Faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye başkaldırı" sözünü iyi anlamak lazım.
Anlamadan, dinlemeden konuşmamak lazım!