Bir
İngiliz gazetesinde yayımlanan makalede
Türkiye için, "Bir zamanlar
Avrupa'nın
hasta adamı olarak anılan bu
ülke, şimdi Doğu'nun öfkeli adamı" yorumu yapılmış. Öfkeli konuşmalarında "köklü devlet" geleneğimizi hatırlatan
Başbakan için, iki açıdan bu hükmün anlamı var. Birincisi için, "öfkenin bir hitabet sanatı olduğu" sözünü hatırlamamız lâzım.
Savaş meydanında düşmanı yıldırmak için hem heybetli görünmeniz hem de yüreklere korku salan öfkeli sesler çıkartmanız gerekir. İkincisi ise bu öfkeyi heybetli bir tarihle uyumlu kılmalısınız. Türkiye savaşmıyor, diplomasi yürütüyor. Bugünlerde sıkça hatırladığımız devlet aklı, işte bu diplomaside kendini gösteriyor.
Akıl, zekânın
eşya ile ilişkisinin eseridir. Devlet aklı, yaşanan çok pahalı tecrübelerin hülasasıdır. O zaman tarihi hatırlamak gerekir.
Osmanlı, 19. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra "hasta adam" olmuştu. Yaklaşık bir asır devam eden bu hastalık, bugün de yararlanacağımız derslerle doludur. 1789
Fransız İhtilali, tarihin istikametini değiştirmiş ve 1815 yılına kadar devam eden ve Avrupa'yı geri dönülmez biçimde değiştiren Napolyon Savaşları, kurulu saat gibi zamanı bekleyen bir dünya yaratmıştır. Milletler çağı başlamakta ve çok milletli imparatorlukların sonu gelmektedir. Ancak tarih düz bir çizgi halinde ilerlemez. 1815'te eski düzen
zafer kazanmış ve çok milletli monarşilerin ömrünü uzatmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu, büyük fırsatlar sunan bu tarihin dışında kalmıştır. Sebep iç karışıklıklar ve özellikle Yeniçeri fesadıdır. Devletini yeni dünyaya uyarlamaya çalışan III. Selim'in çabaları sonuç vermemiş, yanı başında yeni bir tarih başlarken Osmanlı iç gailelere gömülmüştür. Basit bir kişisel
rekabet gibi görünen Halet Efendi ile Tepedelenli Ali Paşa arasındaki
kavga,
Yunan İsyanı'nın başlayacağı bir boşluk yaratmıştır. Avrupa'da milli ayaklanmaları bastırma konusunda kararlı Avrupa Uyumu vardır. Metternich'in başı çektiği bu düzene rağmen,
Yunanlılar bağımsızlıklarına kavuşur. Yunan bağımsızlığı daha büyük bir problemi harekete geçirir. İsyanı bastırmakla görevlendirilen
Mısır Valisi, kendisine verilen Mora Vilayeti'nden mahrum kalınca, gözünü
Lübnan ve Suriye'ye
diker. Sonunda Kavalalı Mehmet Ali Paşa
isyan ederek İstanbul'a doğru yürür. Kütahya'ya kadar gelir. Devlet, can düşmanı
Rusya'dan
yardım ister.
Koskoca İmparatorluk, Mısır Valisi karşısında acz içinde kalır. Geriye tek çare kalır: Diplomasi. Bu diplomasinin Avrupa başkentlerindeki karşılığı "Doğu sorunu"dur. Osmanlı Devleti'nin adı da "Hasta adam".
Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması, Avrupa'yı alt-üst edecek bir
erken ölümdür. Avrupa, paylaşamadığı, paylaşamadığı için de yaşamasına katlandığı Osmanlı İmparatorluğu'nun
toprak bütünlüğünü korumaya başlar. Devletin Avrupa himayesinde yaşaması, gayrimüslim tebasına artık eşit vatandaşlık statüsü vermesine bağlanır. Devlet içerideki itibarını ve otoritesini de kaybeder.
1853'te başlayan
Kırım Savaşı, bu himayenin önemli bir sonucudur. Osmanlı İmparatorluğu, Rusya karşısında Avrupalı müttefikleri ile başarı kazanır. Rus yayılmasını durdurur.
Kırım Savaşı sonrası, İngiltere'nin
Hindistan'daki resmî hakimiyetinin başlangıcıdır. Hatta İngilizlerin Kırım Savaşı'nı kışkırtma amacının, Hindistan projesi olduğu sonradan anlaşılır.
Özet: Devlet aklı, her şeyin alt-üst olduğu bir çağda ülkeyi diplomasi ile bir asır daha yaşatmak gibi bir imkânsız işi tecrübe ederek öğrenmiştir.
Bugün Allah'a
şükür daha iyi durumdayız. İstisnasız herkes için barış ve huzur istemek gibi haklı olmanın gücüne sahibiz. Hasta değiliz ve bir hitabet sanatı olan öfkemizle etrafımıza nizam veriyoruz.