Amerikan medyası Hürriyet’i izliyor!


Herkesin bildiği hikayedir: Haydutun birini suçüstü yakalayıp hakim karşısına çıkarmışlar; herif “Avukatımı isterim” diye tutturmasın mı! Hâkim şaşırmış; “Sen bu işi herkesin gözü önünde yaparken yakalanmışsın. Kanıtlar elde, tanıklar ortada. Avukatın ne diyecek?” diye sormuş. Aldığı cevap şu: “Zaten ben de onu merak ediyorum Hâkim Bey”. Uluslararası sularda sivil bir gemiyi basarak silahsız ve korunmasız barış gönüllülerini katleden İsrail’i avukatları nasıl savunacaklar diye ben de merak etmedim değil. Benim merakım özel olarak medyadaki avukatlara ilişkindi. Maalesef Türk basınındaki İsrail yandaşlarının ilk günden bu yana gösterdikleri performans şapka çıkarılacak cinstendi. Hatta İsrail’in katliamını savunma yolunda masaya koydukları argümanlar Avrupa ve Amerika’daki meslektaşları için bile ilham kaynağı oldu. Sözgelimi “uluslararası Siyonizm’in yayın organı” diye nitelenen The Wall Street Journal’da çıkan “Erdogan and the Decline of the Turks” (Erdoğan ve Türklerin Çöküşü) başlıklı yazıda ileri sürülen argüman hiç de orijinal değildi. Çünkü “Başka bir ülke de sizin Kürtlere bir yardım konvoyu gönderseydi siz ne hissederdiniz?” sorusu aslında bir Türk gazetecinin bir gün önce çıkan yazısında kullanıma sunulmuştu. Demek ki bizimkiler çok daha yaratıcı. Üstelik bizimkiler Türkiye’deki Kürt meselesiyle Gazzedeki durumun mukayese edilemeyecek konular olduğunu Amerikalı dostlarına göre çok daha iyi bildikleri halde bunu yapabiliyorlar. Bu kadarı ekstra yetenekle olur! *** WSJ’den bahsetmişken, Fethullah Gülen’in bu gazeteye vermiş olduğu mülakat da epeyce yankı uyandırdı. “İHH’nın adını yeni duydum” diyen Hocaefendi’nin “bu yardım kampanyası İsrail makamlarından izin alınarak yapılmalıydı” anlamındaki sözleri de içinde bulunduğumuz atmosfer içinde ciddi tepkilere yol açabilir. Hocaefendi’ye atfen yayınlanan sözler cenazelerin defnedildiği bir ortamda duyguları zaten hassas durumda olan birçok insanı fazlasıyla üzmüş görünüyor. En azından şimdilik internet ortamında yapılan tartışmalar ve yorumlar bunu gösteriyor. Bunu bir not olarak belirtelim. *** İnsani yardım konvoyuna yönelik İsrail saldırısı konusunun ele alınışında özellikle Amerikan medyasının tutumunda bir ayrıntı dikkat çekiyor. Amerikan sistemi içindeki “karar alıcı”lara hitap eden yayınlarda farklı, toplumun geneline hitap eden yayınlarda ise daha farklı bir dil kullanıldığı görülebiliyor. Ana akım medya organlarında, özellikle de Yahudi sermayesinin kontrolündeki gazetelerde İsrail tarafını savunmaya çalışan, bu arada insani yardım gönüllülerini “saldırgan taraf” olarak göstermeye kadar varan bir bakış açısı hâkim. Buna mukabil sokaktaki adama değil, politika şekillendirici kabul edilen bir kesime hitap eden yayınlarda İsrail yönetiminin ne kadar aptalca davrandığı, bu olayın sonuçlarının Siyonist devletin aleyhinde olacağı, Türkiye’nin bölgesel gücünün bir sınavdan daha başarıyla geçtiği vs. gibi görüşler dile getiriliyor. Sözgelimi Demokratlara yakın bilinen Foreing Policy dergisinde Joshua Keating “What’s the Right Way to Board a Hostile Ship?” (Düşman gemisine çıkmak için doğru yöntem nedir?) başlıklı ve İsrail tarafına sempatisini gizlemediği yazısında yapılan işin teknik olarak uluslararası korsanlık kapsamına girdiğini itiraf edebiliyor. Yine benzer bir seçkinler kitlesine hitap eden, Yahudi asıllı George Friedman’ın yönetimindeki Stratfor’un yayımladığı analizlerde de İsrail yönetiminin Türk tarafının tuzağına düşmesinden ve süreç sonunda çok ağır bir yenilgi almış olduğundan söz ediliyor. *** Gazetelerden bir şey öğrenilmez diyenler yanılıyor. İnsan sadece gazetelerin sayfalarını çevirerek bile dünyada neler olup bittiğini anlayabilir.
<< Önceki Haber Amerikan medyası Hürriyet’i izliyor! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER