Bugün
Wall Street Journal gazetesinde,
Fethullah Gülen'le yapılmış bir
röportaj yer aldı.
Röportajda Gülen, Türk kamuoyunda
Gazze olayıyla ilgili görüşlerden farklı bir bakış açısı ortaya koyuyor. Başka konuların da ele alındığı röportajın Gazze'yle ilgili kısmını ve Gülen'in bu mevzuya yaklaşımını 3 noktada değerlendirebiliriz: Bir,
yardım gönüllülerinin bulunduğu gemiye yapılan o korkunç müdahale öncesi izlenen yöntem ki Gülen bu noktada diplomatik yolların sonuna kadar zorlanmasında ısrar ediyor. İki,
İsrail askerlerinin müdahale biçimi ki onu 'çirkin bir
manzara' diyerek
eleştiriyor. Bu söz, müdahale biçimini kınadığının açık göstergesi. Üç, şehit olan vatandaşlarımız ki, bunun için Gülen taziye yayınlayarak üzüntülerini ifade ediyor.
1,5 milyon Filistinlinin yaşadığı açık
hapishane Gazze'ye 4 yıldır uygulanan ambargoyu delmek için yola çıkan insani yardım gemilerine İsrail'in yaptığı kanlı müdahale millet olarak hepimizi öfkelendirdi. Hadisenin duyulduğu andan itibaren boşalmayan meydanlar ve dün
Fatih Camii avlusunda kılınan cenaze namazında ortaya çıkan tablo, milletimizin duyduğu tepkinin göstergesiydi.
Aslında 9 insanımızın şehit olmasıyla sonuçlanan bu vahşi saldırıya duyulan tepki
Türkiye ile de sınırlı kalmadı. New York'ta Türk bayraklarıyla İsrail'in bu hareketini telin eden Yahudilerden BM
Güvenlik Konseyi'ne, Batı medyasından İsrail medyasına, Arap Birliği'nden NATO'ya bütün dünya İsrail'i
kınama noktasında bir araya geldi. Konu, El Cezire, BBC, CNN gibi uluslararası kanallarda birinci haber olma özelliğini koruyor.
İsrail'in vahşi saldırısıyla hayatını kaybedenlerin acısını paylaşanların arasında
Fethullah Gülen Hocaefendi de vardı. Gazetemizde yayımlanan taziyesinde Gazze'de bir insanlık dramı yaşandığına dikkat çeken Hocaefendi şöyle diyordu: "Filistin'de yaşanan bu drama son verebilmek beklentisiyle yola çıkan, uğradıkları müessif saldırıda hayatlarını kaybederek şehit olan insanlarımıza Allah'tan rahmet diler, başta aileleri olmak üzere, milletimize ve bütün insanlığa taziyelerimi bildiririm."
Belki birçoğumuzun gündemine İsrail'in kanlı müdahalesinden sonra giren bu hadise, böyle bir eylemin yapılacağının duyulduğu ilk günden itibaren Hocaefendi'nin gündemindeydi. İyi niyetle atılan bu adımın, olumsuz bir şekilde sonuçlanacağı endişesi içindeydi. Çünkü İsrail'in benzer durumlardaki tepkilerine bakıldığında, endişe etmekte de haksız sayılmazdı. Nitekim yakınındaki insanlara, gemiler daha harekete geçmeden, İsrail'in nasıl tepki vereceğini tahmin etmenin güç olduğunu, bir sorun çıkmaması için diplomatik yolların sonuna kadar zorlanması gerektiğini söylüyordu. Bu sağlanamayacaksa, kritik bir zamanda Türkiye'yi savaşın eşiğine getirecek bir krize meydan vermemek için başka yolların aranması gerektiğini düşünüyordu.
Endişe etmekte haklıydı. Gerçekten de İsrail hükümeti, ne yapacağı kolay kolay kestirilemeyen,
küçük bir sebeple bile dünyayı ateşe verebilecek hamleler yapan bir
ülke haline gelmişti. İki askeri
esir düştüğü için Lübnan'ı yerle bir eden, yine bir askeri
Hamas tarafından esir alındığı için işgali altındaki Gazze'ye savaş açarak 400'ü çocuk 1500 insanın ölümüne yol açan, Türkiye gibi bölgedeki en yakın ülkeye büyükelçisini alçak koltuğa oturtarak
ders vermeye kalkışan bir
yönetim. Bunları hesaba katınca, hele meydan okur gibi tavrın iyice
tahrik edeceği bir yardım hareketinin nereye varacağını kestirmek zor değildi. Önce bu insani yardım konvoyuna katılacağı duyurulan bazı AK Partili vekillerin, daha sonra bundan vazgeçmiş olması da aslında bu endişelerin ve doğabilecek sonuçların öngörüldüğünün işareti.
Nitekim Gülen, dün
Wall Street Journal'de yayımlanan röportajında da bu büyük endişelerden kaynaklanan görüşlerini dile getirdi. Sağduyunun, aklıselimin yorumuydu söylenenler. Sivil insanlara, uluslararası sularda yapılan müdahaleyi ve ortaya çıkan tabloyu çirkin bulduğunu söyleyen Gülen, devletin ve bu işin öncülüğünü yapan İHH'nın, çocuk,
yaşlı ve kadınların başına gelebilecek sıkıntıları, can kaybı hatta savaş riskini öngörerek diplomatik yöntemleri sonuna kadar zorlaması gerektiğini vurguluyordu. Acı da olsa bunca olay yaşandıktan sonra, Gülen'e göre yapılması gereken ilk iş, gerçeğin ortaya çıkması için
Birleşmiş Milletler öncülüğünde şeffaf ve bağımsız bir
soruşturma yapılması.
Bu görüşlerin doğru anlaşılması için röportajla ilgili bir hususu bilmek lazım. Öğrendiğim kadarıyla ve okunduğunda da anlaşılacağı gibi bu görüşme, Gazze krizi üzerine düşünülmüş bir röportaj değildi. Olaydan birkaç hafta önce yapılmak istenen bir röportajdı ve yazılı cevapları günler öncesinden gazetecilere ulaştırılmıştı.
Fotoğraf çekimi için kısa süreli bir araya geldiklerinde tüm dünya bu konuyu konuştuğu için, Gazze meselesine girilmiş ve bu konu diğerlerinin önüne geçmişti. Meseleyi bu boyutundan çıkararak, sanki sadece bu mevzu için röportaj verilmiş gibi değerlendirmek doğru olmaz.