İsrail'in insanlık dışı saldırısının yankıları sürüyor.
Tüm yurtta acı bir burukluk var.
Söylemler de oldukça sert...
Bir
yabancı ülke ordusunun korsanlık yaparak baskınla Türkler'i öldürmesine millet olarak alışık değiliz.
Sessiz kalmamız da beklenemez.
Stratejik
ortaklık kurduğumuz ve askeri
işbirliği yaptığımız bir ülkeden bu saldırının gelmiş olması hayal kırıklığını büyüttü.
Türkiye, bugüne kadar İsrail'in
Filistin politikalarına karşı çıkmakla beraber, askeri işbirliğini makul seviyede sürdürdü.
Düşünün geçen yıla kadar İsrail savaş uçakları Konya'da eğitim almaya devam etti.
9 Türk'ün öldürüldüğü Mavi
Marmara baskınından sonra da İsrail'le planlı 3 ortak tatbikat iptal edildi.
Yani Türkiye Filistin politikası ile İsrail politikasını başarıyla ayrıştırmayı bildi.
Türkiye'nin çıkarları ve ilkeli politika birleştirildi.
İnsansız hava uçağı
Heronlar, M60 tankları ve F4 modernizasyonu gibi projelerle İsrail'e verilen askeri ihaleler 2 milyar doları aşıyor.
Bütün bu askeri malzemeler TSK envanterinde yer alıyor.
Bu durumda İsrail ile ilişkileri
bıçak gibi kesmek mümkün mü?
Teorik olarak "
evet", pratik olarak "hayır."
İsrail, devlet terörünün bedelini mutlaka ödeyecektir.
İsrail ile ilişkilerin değil 28
Şubat dönemine, şu anki seviyesine bile yeniden dönmesi kolay olmayacak ve zaman alacak.
O halde yapılması gereken
krizi daha da derinleştirmek mi yoksa bu krizi fırsata dönüştürmek midir?
Duygusal olan ilki, mantıki olan ikincisidir.
Ermenistan ile Karabağ işgaline rağmen "
protokol" imzalanıyor ve barış nasıl zorlanıyorsa,
Gazze işgaline rağmen de İsrail'le masada kalarak bölgesel barış zorlanabilir.
Bu Türkiye'nin, "
Özür dilensin, Uluslararası Komisyon olayı araştırsın, tazminat ödensin" isteklerinin terki anlamına da gelmez.
Aksine bütün bu sürecin başlamasının ön şartı olarak bunlar varlığını sürdürür.
Ama dış politikada kalıcı düşmanlıklar yoktur.
İsrail'de hükümet ve politikalar da değişebilir.
Ortada Filistin ve
Hamas üzerinde güçlü bir nüfuza sahip Türkiye vardır.
İsrail, barış ve güvenlik arayışında samimiyse, bu adımları atacaktır.
FKÖ ile masaya oturduğu gibi, Sina'dan ve Lübnan'dan çekilmek zorunda kaldığı gibi...
Şartların ne getirip götüreceği belli olmaz.
İran'ın nükleer krizi ve
Bosna-
Sırbistan krizlerinde gösterdiği başarılarla dünyayı şaşırtan Ahmet Davutoğlu'nun, İsrail krizini de bölgesel barışın parçası haline getirecek
sürpriz hamleler yapacağından şüphem yok.
Annan Planı'yla başlayıp dış politikada sürekli "ezber bozan"
Başbakan Erdoğan'ın, bölgesel barış fırsatları doğması halinde cesur adımlar atmaktan çekinmeyeceğine de inanıyorum.
Bazı yorumcu ve kalemlerin aksine, Türkiye'nin
Ortadoğu ve
Arap dünyası ile ilişkilerinin gelişmesi ve itibarının artması için, İsrail'in düşmanlığına ihtiyacı yok.
İsrail ile iyi ilişkiler kuran ABD ve
Avrupa ülkelerinin, Ortadoğu ülkeleriyle
ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmasında engel var mı?
Türkiye'nin, İsrail'le ilişkileri neden engel olsun ki?
ABD Başkanı Barack Obama'nın dün CNN'de yayınlanan sözleri de gelecek adına böyle bir umudu artırıyor. İşte o sözler;
"Şu anda önemli olan, bölgedeki mevcut kördüğümden çıkmamız ve bu trajediyi bir fırsat olarak kullanmamız.
Tüm bu süreçte Türkiye'nin de olumlu bir sesi olabileceğini düşünüyorum.
Herkesi bir araya getirdiğimizde, İsrailliler ve Filistinliler'in barış ve güvenlik içinde yan yana yaşayabilecekleri iki devletli çözüme nasıl ulaşabileceğimizi de çözebiliriz."
İsrail'in eski Başbakanı
Ehud Olmert de "Türkiye ile stratejik ilişkiler çok önemli, hükümet ilişkileri onarmak için her türlü imkânı araştırmalıdır" diyor.
Tansiyonu yüksek kriz fırsata dönüştürülebilirse, insani
yardım gemilerinin ulaşmasına izin verilmeyen Gazze, gemilerin maruz kaldığı saldırı nedeniyle huzura kavuşmuş olacak.
Gemiler de 9 şehit de menziline varacak.
Unutmayın, sıcak savaşlar bile imzalanan barış anlaşması ile biter.