PKK'yı hangi etkenler harekete geçirdi?


Barzani, Kürt sorununda çarpıcı olayların yaşandığı, İsrail Türkiye gerginliğinin tavan yaptığı ‘şanssız’ sayılacak bir dönemde Türkiye’ye geldi. Kürt sorununda son dönemde neler oluyor sorusu daha sık soruluyor. PKK ne yapmak istiyor sorusu kafaları meşgul ediyor. PKK’nın son günlerde tırmanan eylemleri, şu anda tahlile en muhtaç olduğumuz konu. İskenderun gibi Kürtlerin yoğun olarak yaşamadığı bir bölgede gerçekleşen eylemle ilgili çeşitli okumalar yapmak mümkün. PKK’nın şiddeti Türkiye’nin Batı’sına yaymak isteyip istemediği üzerine birçok şey söylenebilir. Abdullah Öcalan’ın ‘31 Mayıs’tan sonra ben çekiliyorum’ şeklindeki söylemi de konunun analizi kolay olmayan bir boyutu. İki hafta önce Öcalan’ın gazeteye ziyaretime gelen avukatlarına, kamuoyunun bu mesajı PKK’nın harekete geçmesine yönelik bir çağrı olarak okuduğunu anlattım. Onlar, böyle bir yorumun doğru olmadığını söylediler. Fakat o günden sonra PKK’nın eylemlerinde gözle görünür bir yükseliş oldu. Abdullah Öcalan’ın sorunun çözümünde asıl muhatabın kendisi olduğu mesajını kuvvetli bir şekilde vermek için mi böyle bir yolu tercih etmiş olması mümkün. PKK eylemlerindeki tırmanışı çeşitli faktörlere bağlamak mümkün. Bunları kısaca özetlemek gerekirse şunları söyleyebiliriz: ‘Kürt açılımı’ ciddi bir kesintiye uğradı. Çok sayıda BDP-DTP’li yönetici, belediye başkanı tutuklandı. Yasal alanda siyaset yapan Kürt hareketi sözcülerinin tutuklanması, Kürtler içinde, çözüm umudunu neredeyse yok etti. ‘PKK bu umutsuzluğu bir imkân olarak mı kullanıyor?’ diye düşünenlerin sayısı artıyor. Güneydoğu’da AK Parti ile BDP arasındaki sert rekabet sır değil. Genel seçimler yaklaştıkça bu rekabetin daha da artacağı kesin. PKK, eylemler, baskınlar yoluyla güvenlik güçlerini harekete geçirip, bölge üzerindeki askeri baskının artmasını, bu yolla bölge halkıyla devlet güçleri arasındaki uçurumu artırmayı planlamış olabilir. Bu gerginliğin BDP’ye yönelişi artıracağı düşünülmüş olabilir. *** Türkiye’nin son dönemde dış politikada yaptığı dikkat çekici açılımların Kürt meselesiyle olan ilişkisi üzerine de çeşitli değerlendirmeler yapılabilir. İsrail’le Davos zirvesi sırasında ‘one minute’le başlayan gerginlik ortamı giderek tırmanıyor. Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıyla birlikte Türkiye-İsrail ilişkilerinin tarihinin en kötü noktasında. Bir başka gelişme ise Brezilya-Türkiye aracılığıyla İran’ın zenginleştirilmiş uranyumunun Türkiye’ye teslim edilmesi anlaşmasıyla ortaya çıkan durum. Bu anlaşma çabası, Batının İran’a müdahaleyi planladığı bir döneme denk geldi. ABD yönetimi, bu anlaşmaya tepki gösterdiğini ifade eden açıklamalar yaptı. Türkiye’nin dış politikasındaki değişimlerin, bazı alanlarda ABD yönetimi ve Batılı ülkeler tarafından ‘şüphe’yle karşılanabildiği bir gerçek. Tabii bunun tersini söylemek ve Türkiye’nin dış politikasındaki değişikliklerin ABD Başkanı Obama’nın da hedeflediği yeni konsepte uygun düştüğünü varsaymak da mümkün. Türkiye’deki yeni siyasi eğilimlerin batıda kısmen şüpheyle kısmen sempatiyle karşılandığını söylemek herhalde gerçekçi bir değerlendirme olur *** PKK, son günlerdeki gelişmeleri, ‘Batı Türkiye’ye kızıyor, İsrail’le ilişkiler düşmanlık düzeyinde’ şeklinde yorumluyor ve eylem için uygun zamanı seçtiğini düşünüyor olabilir. ‘Dünya AKP hükümetine kızarken, biz de bundan yararlanırız, onları köşeye sıkıştırırız’ düşüncesi PKK çevrelerinde rağbet görebilir. İsrail tarafından Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıyla PKK’nın İskenderun saldırısının aynı zamana denk gelmesi, doğal olarak dikkat çekiyor. ‘Bunlar ortak bir planın parçasıdır’ şeklinde yorumlara da rastlanıyor. İsrail’in PKK’yı Türkiye’nin üzerine sürüyor olabileceğini düşünenler var. İsrail’in böyle bir yola başvurması, doğrudan savaş sebebi olacak kadar tehlikeli bir yaklaşım olur. İsrail’in böylesine bir riski göze alabileceğini sanmıyorum. ‘PKK bu çelişme ve çatışma ortamından yararlanmak için bunları yapmış olabilir, yapıyor olabilir’ gibi bir değerlendirme elbette ki anlaşılabilir. Ama daha ötesi, aşırı ve zorlama yorum kategorisine girer. PKK’nın tırmanan eylemlerini sadece ‘geçmiş’in veya ‘rutin’in devamı olarak görmek gerçekçi değil. Eylemlerin daha fazla tepki çekecek, geçmişten daha farklı yöntemlerle gerçekleştirildiğini görüyoruz. Belli ki, ‘Bizi bölgede ve Türkiye’de hesaba katmadan yapılacak siyaset gerçekçi değildir’ mesajı verilmek isteniyor. Şunu kabul edelim: Türkiye’ye egemen olan irade Kürt sorununu iyi yönetemiyor. Kalıcı çözüm üretecek bir siyasi cesaretten hâlâ çok uzaklarda. Bu, önümüzdeki dönemde işin daha da zorlaşacağı anlamına geliyor olabilir. Peki ne yapmak gerekiyor? Onu başka yazılarda ele almak durumundayız.
<< Önceki Haber PKK'yı hangi etkenler harekete geçirdi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER