DIŞİŞLERİ Bakanı
Ahmet Davutoğlu, 18
Mayıs’ta İstanbul’da bir grup gazeteci ile görüşüyor, içlerinde de ben varım. Konu İran’la yapılan nükleer
takas anlaşması... Soruyoruz, ABD niye hoşnut gözükmüyor?
Davutoğlu “yazılmaması” kaydıyla “Obama’nın Başbakan’a yazdığı
mektup”tan bahsediyor. Obama’nın mektupta anlattığı beklentilere bakılırsa,
Türkiye ve Brezilya’nın İran’la imzaladığı “takas” anlaşmasından ABD’nin memnun olması lazım...
Hatta Davutoğlu, “biz kendilerine anlattığımızda” ABD’de görülen hoşnutsuzluğun yatışacağına inanıyordu.
Peki Obama’nın mektubunu niye yazmayalım diye sorduğumuzda Davutoğlu mealen şunu söylemişti:
“Açıklanması için yazılmış bir mektup değil, açıklarsa ABD kendisi açıklar. Ben, ABD’nin beklentilerini dikkate alarak takas anlaşması yaptığımızı size izah etmek için mektuptan bahsettim...”
Fakat, görüyoruz ki, Obama sessiz kalırken Bayan
Clinton kıyametleri kopardı; ABD çevrelerinden Türkiye ile Brezilya’ya haksız eleştiriler geldi... Ve Brezilyalılar da “Obama’nın mektubu”nu sızdırdılar!
Mektup, aynen Davutoğlu’nun anlattığı gibi...
ABD’de lobiler
Madem “takas” ile “mektup” arasında uyum var, ABD’nin bu öfkesi niye?
Sanıyorum bunun iki cevabı var: Biri ABD’deki
İsrail lobisinin ve neo-con’ların etkisidir; bunlar sorunun diplomasi ile çözülmesini değil, İran’ın burnunun sürtülmesini istiyorlar.
İkincisi, ABD, dünyada “yükselen güçler”in diplomatik aktör haline gelmesini henüz içine sindirmiş değil.
İçine sindirmesi lazım. ABD artık “tek kutuplu” dünyanın çok aktörlü dünyaya doğru evrildiğini görmeli. Dünya ekonomisi “G-8”lerden “G-20”lere yöneldiğine göre,
ekonomik güç haline gelenler politik güç haline de gelecektir! Obama bunu görüyor ama Washington’da hâlâ eski gözlüklerle bakanlar hiç de az değil.
Fareed Zakaria’nın “
Amerikan-Sonrası Dünya” (The Post-American
World) kitabını okusalar iyi olacak.
CHP’de ne değişti?
CHP’de Kılıçdaroğlu’nun yarattığı kamuoyu rüzgârı sürüyor ama nereye kadar? Böyle sormamın sebebi, CHP’de “
Önder Sav” damgasının koyulaşmış olmasıdır. Sav zaten CHP’de “laikçi” politikaların baş temsilcisiydi,
Baykal karizmasıyla zaman zaman bu çizginin dışına çıkabiliyordu, “kutlu
doğum” gibi, “çarşaf
açılımı” gibi...
Şimdi,
Önder Sav egemenliğini güçlendirdiği gibi, halka açılımın adeta simge ismi olan Gürsel Tekin’i de
tasfiye etti!
Kılıçdaroğlu çok iyi bilir ki, İstanbul’daki oy artışında kendisinin imajı kadar Tekin’in teşkilatçı ve halka açık nitelikleri de çok etkili olmuştu.
Kılıçdaroğlu bundan sonra “varoşlara” Tekin gibi isimlerle değil de Sav gibi isimlerle mi açılacak?!
Yargı tartışması
Oktay Ekşi dünkü yazısında
Menderes hükümetinin “yargıtay birinci başkanı dahil 23 üyeyi emekliye sevk ettiğini” yazıyor, yargıya da
baskı yapıldığını anlatıyor.
Fakat gerçek tek taraflı değildir. Bu mesele cunta hükümetinde de görüşülmüş, cuntanın
Adalet Bakanı Âmil Artus, DP iktidarının 1956’da “yaş haddidinden” 16 yüksek yargıcı emekliye sevk etmesinin “biri hariç, yerinde bir tasarruf” olduğunu belirtmiştir!
27 Mayıs cuntası
Danıştay üyelerinin yarısını,
Yargıtay üyelerinin altıda birini, mahkemelerde de 520 hakimi tasfiye ederek yargıda ideolojik kadrolaşma yaptıktan sonra “yargı bağımsızlığı”nı getirmiştir!
Bu konuda yeni yayınlanan “27 Mayıs
Bakanlar Kurulu Tutanakları”nda ayrıntılı bilgiler vardır. (
Cemil Koçak,
Yapı Kredi Yayınları, özellikle cilt 1, sf. 183-184.)
Doğrusu, yargının hem bağımsız hem tarafsız olmasıdır; ideolojik ve siyasi tarafsızlık...