Suruç, Urfa'nın
Suriye sınırındaki ilçesi. İlçe merkezinin nüfusu 57 bin.
Merkez 700 km²'lik verimli bir ovanın ortasında ve Urfa'dan Halep'e giden yolun üzerinde bulunuyor.
Ama Suruçlular bu verimli ovadan geçimlerini sağlayamıyor. Çünkü sulu tarım yapılamıyor. Halkın büyük kısmı, mevsimlik
işçi olarak çevredeki tarım merkezlerine gidiyor. Halep'e geçiş de işlemiyor; çünkü
Mürşitpınar Sınır Kapısı kapalı. Suriye'ye geçmek isteyenler yaklaşık 50 km'lik bir yolu kat etmek zorundalar. Asıl önemlisi, kapının kapalı olması Suruç'un ekonomisini öldürüyor.
Hafta içinde Suruç'u ziyaret ettim. Mürşitpınar Sınır Karakolu'na gidip, çevreyi inceledim. Misafirperver Suruçlularla sohbet ettim. Suruç'un nüfusu,
Kürt sorununun gerçek sahibi olacak kadar homojen. Geçen sene Mardin'i ziyaret eden
Genelkurmay Başkanı,
Kürtçe öğrenimi ile ilgili "Anadil, anne-babadan öğrenilir. Biz engel mi oluyoruz?" mealinde laflar etmişti. Bu söz üzerine ben de "Ben Türkçeyi annemden öğrenmekle yetinseydim, 250-300 kelimelik bir dilim olurdu." diye yazmıştım. Suruçlu ahbaplarımdan biri cebinden bu yazıyı çıkartıp gösterdi. Etkilendiği,
adalet duygusuydu.
Sorunların üstesinden gelebilmek için adalet duygusuna hepimizin ihtiyacı var. Küçük bir sorunu çözmek için, kendimizi karşımızdakinin yerine koyup düşünmek kadar zor bir işin üstesinden gelmemiz lâzım. Kör inançlar ve önyargılar gözümüzü kör ediyor; önümüzde duran hakikati göremiyoruz. Bazen de, insanları yokluğa yoksulluğa mahkûm eden zorlu sorunların üstesinden gelmek için
küçük ve basit adımlar atmak yetiyor. Suruç'un verimli alüvyon ovasını on kat daha verimli kılmak için 30 km ötedeki barajın suyunu getirmek kâfi. "Açtım" dediğiniz anda açılacak 80 yılından beri kapalı olan Mürşitpınar Sınır Karakolu da, birçok sorunu çözecek bir anahtar. Geçici tarım işçiliği yüzünden çocuklar eğitim göremiyor. Suruç'ta okulların düzenli eğitim vermesi, birkaç ayla sınırlı. Bu sınırlılık, gençlerin üniversiteye giriş oranlarına olumsuz biçimde yansıyor.
Suruç'un hakkı, şu an elinde olanlar değil. Suruç hava ve su gibi çok daha fazlasını
doğal olarak hak ediyor.
Mürşitpınar, sınırın tam ortasından böldüğü, yarısı Suriye yarısı bu tarafta kalmış kocaman bir
belde. İki tarafın sakinleri akraba ve görüşebilmek için bir günlük yola çıkmak zorundalar. Aynı dil ve aynı kültür tel örgülerle ayrılmış. Tek fark, karşı tarafın camiinin minaresi biraz Arap renklerine, bu taraftaki bildiğimiz klasik
Osmanlı tarzına sahip.
Sınır güvenliği hemen profesyonelleşmeli. Mehmetçik'in tam teçhizatlı olarak güneşin altında sınır
nöbeti tutmasının, alışkanlık dışında hiçbir anlamı yok. Bir nöbet veya gözetleme yeri 5 asker demek. Bugünün dünyasında bu beş askerin karşılığı kendisini üç ayda amorti edecek bir kameradan ibaret. Orduyu bu amatör görüntüden kurtarmanın yolu, bu işlerin tam anlamıyla profesyonel birimlere devredilmesine bağlı. Güneşin altında nöbet bekleyen askerler, Mürşitpınar Sınır Kapısı'nın kapalı kalması kadar mantıksız.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, Kazakistan'a giderken yeni bir sinyal verdi. "
Kürt sorunu, Türkiye'nin en önemli sorunu" sözü, demokratik açılımın yeni bir ivme kazanmasının işareti olarak alınmalı. Bölge
halkı, yaşananların sonucu olarak yüksek düzeyde politize olmuş. İşaretleri çok iyi yorumluyorlar,
analiz yetenekleri çok ileri. Suruç'ta tanıştığım insanların çoğu, politik bilinç ve birikim olarak üniversitede
ders verecek derecede bilgi sahibiler. Üstelik muhakemeleri de çok sağlam. Bu yüksek politik bilince güvenmek lâzım. Çünkü
politika çözüm demek.
Şiddet her zaman politikanın bittiği yerde başlar.
Suruç'un hakkı aslında Türkiye'nin hakkı. Yoksulluk kimsenin kaderi değil. Doğru kararlar ve adımlarla üstesinden gelmek mümkün.
Temel hak ve özgürlüklerin hukuk kefaleti altında olması, insan onuru ve insana saygıyı zaten kapsıyor. Geriye adaletle hüküm vermek kalıyor.
Demokratik açılımın yeni bir ivme kazanarak gündeme gelmesi ve artık mesafe alması lâzım. Samimiyet çok önemli. Atılan her iyi niyetli adıma, on adımla karşılık verecek bir halk, orada, Suruç'ta bizleri bekliyor.