Aradan çok uzun yıllar geçmiş gibi.
Fenerbahçe'nin temsil edildiği kürsüye yüreğiyle, bilgisiyle ve cesaretiyle çıkıp, Başkan Aziz Yıldırım'a artık bırakması gerektiğini söyleyenleri gördük.
Taraftara "
diktatör" pankartı astıran anlayışın, kulüpten veya yönetimden çıkarmalarla tehdit altına aldığı çoğunluğun içinden, sessizlerin seslerinin çıktığını fark etmek ve buna şahit olmak,
İslam Baba'nın reçetelendirdiği "
Kurtuluş Savaşı" tablosunun ilk fırça darbeleri gibi.
Eleştiren konuşmacıların çok kibar ve mesafeli olmaya gösterdikleri özen dikkat çekiciydi. Orhan
Demirel, artık kulübün içinden alternatifler yaratarak, başkanı ve yönetimi özeleştiriye zorlamaları gerektiğini ifade etti. Başıbozukluğun, denetimsizlikten kaynaklandığını işaret ederek...
Eski
yönetici Rahmi Eyüpoğlu, Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe sevgisinin kulübe zarar vermeye çalıştığını ifade etti. "Bırakmalısınız" dedi.
Hakan Bilal Kutlualp, hesaplardaki karışıklığı, alınan villalara rağmen oyuncular için ödenen kira paralarını, Fenerbahçe'nin lokomotifinin
futbol olduğunu ve başarısızlığın sahiplenilmediğini ifade etti. Vurucu cümlesi; "Bırakmak da büyüklüktür" oldu.
DEMOKRASİNİN AYAK SESLERİ
Yoğun bir kalabalık vardı. Şikayet edenler çoğunluk yaratmayı başarmış, seslerini çıkarmışlardı. Zaten Aziz Yıldırım'ın konuşmasını agresiflikten uzak, sevecen ve samimi yapması da belki de bu yüzdendi. Eleştirilere
cevap vermek yerine, geçmiş başarılarını, yaptığı tesisleri ve yapacaklarını söylemeyi uygun gördü.
Metin Şen'e sataşarak, "Babasının yolunda" dedi. Şen'in, "Yatırımlar gelir getirici değil" sözlerini, "Fenerbahçe Stadı'nı" örnekleyerek cevapladı. Halbuki Şen, zaten stadı eleştirisinin dışında bırakmıştı. Başkan'ın stadı mal varlıklarının arasında 150 milyon lira gibi bir bedelle göstermesi de ilginçti. Beden Terbiyesi'ne ait olan bir yapıyı, "satılabilecek" olarak görüyordu ve bunu ifade etti.
Son kongre gösterdi ki; Fenerbahçe sahipsiz değil. Yönetimiyle ve muhalefetiyle yeniden oluşuyor. Artık kafasına göre iş yapacak, kafasına göre hoca getirebilecek; "ben bilirim" diyecek anlayışın karşısında durabilecek potansiyel var. Cumhuriyet'ten cemaate dönen yapılaşmada, demokrasinin ayak seslerini tekrar işittik. Hayırlı olsun!