Şu satırlar bir ana
yasa profesörüne ait: "Müdafaa tarzında mukavemet, şiddeti şiddetle defetmektir. Fiilen mukavemete şanlı ordumuzun 27
Mayıs'ta yaptığı hareket şaheser bir nümune teşkil eder. Tam ilmin
tavsiye ettiği gibi, son çare olarak ve son derece büyük bir ihtiyatla yapılmış bir hareket olmuştur. Subayların Harbiye talebeleriyle birlikte yaptıkları sessiz yürüyüşün ifade ettiği manayı anlayamayan
iktidar,
27 Mayıs hareketini son çare kılmıştı. Zararın daha ağır bir zararla defedilmesini ilim kabul etmez. 27 Mayıs hareketi
Menderes hükümetini ve meclisini aratacak huzursuzluk yaratması şöyle dursun, millete bir bayram olmuştur. Ordunun 27 Mayıs hareketine bütün dünyayı hayrette bıraktıran ve hatta cihan tarihinde emsalsiz kıldıran hususiyeti burada mündemiçtir."
Ord. Prof. Dr. Vasfi Raşid Seviğ imzalı bu yazı 3 Haziran 1960 tarihli
Hürriyet gazetesinde yayımlandı. Gazetenin o zamanki başyazarı Tahsin Öztin ile
Ankara'dan yazan
Emin Karakuş'un
darbe övgüsü yazılarına
destek çıkmak üzere yazılmıştı bu yazı...
Hulusi Turgut'un aktardığına göre,
Alparslan Türkeş, 27 Mayıs'ı takip eden günleri şöyle hatırlıyor: "Sıddık Sami Onar, Hüseyin Nail Kubalı, Vasfi Raşit Seviğ ve daha pek çok profesör vardı. Bizi
tebrik edip, 'Memleketi kurtardınız, Türk milletinin direnme hakkını kullandınız' dediler. Sonra onu bir
bildiri haline getirdiler. Yaptığınız harekat meşrudur, suç işlemiş değilsiniz, şeklinde bize teminat verdiler. Bunlar, hoşumuza gitti tabii.."
Türkeş'in isimlerini andıkları hukuk profesörleriydi ve 27 Mayıs'a verdikleri meşruiyet fetvasını takiben
darbecilerden ilk talepleri, çoğu kendileri gibi
hukukçu olan, 147 profesörün üniversiteyle ilişkilerini kestirmek oldu.
İstanbul Barosu da, 27 Mayıs sonrasında, üyelerine, Yassıada'da görülen mahkemelerde 'düşükleri'
savunma yasağı getirdi.
50. yıldönümü sessiz-sedasız geçiştirilen 27 Mayıs darbesi kimlerin eseriydi? Bu sorunun cevabını darbeden hemen sonra (1 Haziran) Yeni
Sabah gazetesinde çıkan bir başyazıda buluyoruz:
Basın ve
gençlik: "Bütün milletin, matbuatın ve gençliğin yardımı ile de, bu hayırlı inkilap kansız oldu."
Ertesi gün, aynı gazete, yine başyazı sütununda, darbe sonrası yalnızca "Ya kapanma, ya da araziye uyma" seçenekleriyle karşı karşıya bırakılan DP yanlısı gazetelerden darbeye doğru çark edenleri lânetleyen bir yazı yayımladı: "Bu yazıyı yazmaya bizi zorlayan sebep, bir kısım basının bugünkü utandırıcı manzarasıdır. (..) Daha düne kadar, gizli tahsisat ve resmi ilân kanalları ile beslenen ve sülükler gibi ve dünün kahredici zalim idaresini öven, hakikatleri yazan ve söyleyenlere karşı küfürlerin ve hakaretlerin en şiddetlisini savurmakta birbirleriyle
yarış eden besleme gazetelerin, bugün birer hürriyet meleği gibi, eski idare aleyhinde ve ileri safta hücuma geçmeleri, ibret verci bir ahlâkî faciadır. Eğer bugünkü idarenin sayın başkanı, bu memlekette hür, müstakil, dürüst ve seviyeli bir basının bulunması kararında ise, işe her türlü ana kanunlarla birlikte, evvelâ basından
tasfiye ile başlamalıdır."
'Tasfiye' sözcüğüne herhalde dikkat ettiniz. Başyazarın dönekliğe bile tahammülü yok; vaktiyle DP'yi desteklemiş olanların, darbe sonrası geçmişlerini unutturmak için 'darbeci' gibi görünmelerini yeterli bulmuyor, "Yasa çıkartılsın ve DP'yi tutmuş olanlar tasfiye edilsin" istiyor...
Ankara
Gazeteciler Cemiyeti bu tavsiyeye uydu ve daha birkaç ay öncesine kadar cemiyetin başkan yardımcısı koltuğunda oturan dahil yedi-sekiz gazeteciyi üyelikten çıkardı; âidatlarını ödemedikleri bahanesi ardına sığınarak...
O sırada Vatan'da yazan
Oktay Akbal'ı darbeye kadar DP'li olanların dışlanması tatmin etmez; sonradan karşı saflara geçse de 1954'e kadar 'DP şakşakçılığı' yapanları da listesine katar. ('Sahte Kahramanlar', 9 Haziran 1960).
Vatan'ın bir başka yazarı, Emil Galip Sandalcı, "Önce içimizdekiler" başlıklı ve son cümlesi "Basın olarak her şeyden önce kendi kendimize müsamaha etmemeyi öğrenmeliyiz" olan bir yazıyla çıkar okur karşısına (10 Haziran).
27 Mayıs öncesinde DP'yi destekleyen bir gazetenin sahibi olan Yılmaz Çetiner, Gazeteciler Cemiyeti'nden kovulduğu darbe sonrasında, muhabirliğe razı olduğu halde, uzun süre iş bulamadığını anılarında hazin hazin anlatır.
Kemal Kılıçdaroğlu Kurultay konuşmasında "Besleme basını bitireceğiz" dedi.
O işi, 27 Mayıs sonrasında, yardımlarına koşan gazetecilerin kendilerine el vermesiyle, darbeciler yapmışlardı.
.........
(Bu yazıdaki gazetelerden alıntılar, Hayati Tek'in 'Darbeler ve Türk Basını' adlı kitabından...)