Darbe devrim olacak mı?


“Bana Ronaldo mu Messi mi diye sorarsanız size Milito cevabını veririm.” Çoğu için dünya futbolunun artık tartışmasız bir numarası, Barcelonalıların kısaca ‘tercüman’ diyerek aşağıladıkları Jose’nin finalden sonra söylediklerinin altında yatan mantıkla Real Madrid ne kadar örtüşür? Real Madrid hele Florentino Perez’in Real’iyse... Los Galacticos için şampiyonluk önemlidir. Ama asıl önemlisi o değil. Asıl önemlisi zaten Los Galacticos olmak, her sene yıldızlar satın almak. Şampiyonluklar sonra. 2005’de Essien için Lyon’a, Chelsea parasıyla 38 milyon euro verdiğinde Ganalı oyuncunun dahi şaşkınlıkla “Ben bu kadar para etmem” dediğini hatırlayacaksınız. Bu Mourinho öngörü ve futbol mantığıdır. Real’inki ise bu transferden 2 sene önce bir başka Afrika kökenli oyuncu Claude Makalele’nin, Chelsea’ye transferinde gizli. Real’in mendireği olan Fransız oyuncuya daha fazla yıldız istediği için hak ettiğini vermemişti Perez mantalitesi. Real o günden bu yana tam anlamıyla ayağa kalkabilmiş değil. Birisi ya da diğeri doğru demiyorum. Söylediğim farklı oldukları. Farklı mantalitelerle birisinin yüzyılın kulübü olduğu, diğerinin de sağlam bir profesyonel futbol kariyeri olmadan tarihi bir zirve yaptığı. Benim tercihim Real sempatime rağmen Mourinho’dan yana... Zaragoza-Cenova gelgitlerinin sonunda Portekizliyle artık bir dünya santrforu Diego Milito. Real perspektifinden bakarsanız formanızı teslim edeceğiniz bir karizma değil. Aynı perspektifle Zanetti de çoktan kovulmaktan beter olurdu. Samuel, Eto’o, Cambiasso ve Sneijder zaten bir nevi kovuldu Real’den. Monaco’dan Maicon, Portsmouth’dan Muntari vs. Zirveye bu oyuncularla çıktı. Porto’da da elinde misal Ronaldo yoktu. Aslında Inter de İtalya’nın Real’i. O kadar başarılı olmayan şımarık çocuk. Hem şımarık, hem tembel, hem de başarısız bir zengin çocuk. Zaten başarısızlığın yarattığı muhtaçlık olmasa, o seviyede sıradan kadro tatmin etmez burnu büyük Milanoluları. Bu hal Mourinho’nun ‘Ben Milan taraftarıyım’ diye bağıran, üzerine kırmızı siyah forma geçiren Balotelli’nin arkasında durabilmesini sağlıyor. ‘Roma’nın güneyi Afrika’ diyen bir kendini beğenmişliğin, en güneyin en uzağı Portekiz’den gelmiş daha büyük bir burnu büyüğe tahammülü ancak böyle mümkün zira. Mourinho temsil ettikleriyle pasaportunun gücünün çok ötesinde işler yaparak Real’in kapısına kadar geldi işte. Vatandaşlarının %99’u Kuzey ve Batı Avrupa’da ayak işi yapıyor. Ama o önce Londra, sonra Milano şimdi de Madrid’de kral olacak. Bir de bu adamı sevmezler! Bu perspektifden ne çıkar ? Bu perspektifi iyi yakalamak, iyi analiz etmek ve üzerinde durmak lazım. Futbolun kısmen dışından gelmiş bu adamın ortaya koyduğu zihniyet, diğerlerinin yolunu aydınlatabilecek bir ışık zira. Sık sık yazarım, Ali Şen’in bir sözü var: “Futbolcuların yüzde 99’u aynıdır. Yüzde 1 farklıdır” diye. Yüzde bin doğru! Sürekli yüzde biri yakalayacağım diye uğraşırsanız, bir Hagi bulursunuz, sonra 10 yıl onun yerine koyacak adam arar tüm sisteminizi yıkarsınız. Halbuki yapmanız gereken yüzde 99’a en uygun ve efektif sistemi kurup, yüzde biri bulursanız da eyvallah demektir. E! Jose büyük bütçelerle çalışıyor o yüzde 1’den de alabiliyor demeyin, o seviyede 20 takım var ve hepsi o oyuncuları alıyor. Neden Jose farklı peki? Çünkü Essien’in, Muntari’nin, Milito’nun değerini biliyor ve onlardan optimumu alabilen bir sistemi var. İşte fark bu! Taa Milano’ya gitmeye de gerek yok. Bu yıl Türkiye’de Bursa’da da bunun dersi verildi. Her oyuncunun, altyapıdan gelenin, büyüklerde ezilenin, standart yabancıların ortaya koyduğu büyük performansa bakmak da yeterli. Bu derin darbeye verilen şu cevap da akılsızcadır baştan söyleyeyim: -Büyükler kötü olduğu için Bursa şampiyon oldu. Bu yıl iki büyük UEFA’da gruplardan çıktı. Genel ortalamalarının üzerinde bir başarı gösterdiler. Son 5 yılda şampiyonlar benzer puanlar aldılar. Ve son olarak Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadığı sene 73 puanla ikinci oldu. O kupaya da 70 puanla şampiyon olarak katılmıştı. O yüzden geçiniz. Ligin standardı artık budur. Sivas’ın geçen yıl ama özellikle Bursaspor’un bu yıl başardığı işi küçülterek bir yere varmak mümkün. Çünkü onlar yüzde 99’dan optimumu çıkarabilmiştir. Ve anahtar da budur işte. Bunu büyütmek bundan bir metot, bir yol haritası çıkarmak gerekir Türkiye’de belki biraz Alex, belki biraz Baros/Arda ve belki Nihat. Bunun dışında o yüzde 1’den oyuncu yok. Burada bu şartlar içinde, büyüklerin, oyuncularının büyüklüğü imajdır, hatta illüzyondur. Seyirci, basın, lobi vs. Büyüklük bununla sınırlı. Türkiye bir yüzde 99’lar ülkesidir. Ve daha iyisini isim olduktan sonra defosuzsa almak olanak dışıdır. Burada mesele yüzde 99’dan yüzde birlik bir takım çıkarmak. Bursa bunu anlattı memlekete. Ve büyükler illüzyona devam ediyor. Büyük isim transfer etmekle, hâlâ yıldız getirmekle uğraşıyor bizim koca koca büyüklerimiz. İsimler sizi değiştirmez halbuki. Sizin sisteminize uyan kazandırır. Önce bir sisteminiz var mı ona bakacaksınız. Ondan sonra parçaları kaliteli seçeceksiniz. Bunu yaparsanız aldığınız oyuncu bile önemini anlamaz ve ‘ben o kadar etmem der’. Ama yapamazsanız Anelka şampiyonluk maçınızda kulübede oturur. Bursalı oyuncular şahane şampiyonluklarının sonrasında hep aynı şeyi söylüyorlardı dikkatiniz çekmiştir. ‘Valla hâlâ ne olduğunu anlayamadık’ Zaten anlamaları gerekmiyor. Yapmaları gereken, çılgınca sevinip sonuna kadar keyfini çıkarmak. Ama diğerlerinin bilmesi ve anlaması lazım. Ertuğrul Hoca’nın bir metodu var. Ve bunu geliştirip üzerine giderse birkaç yıl önce UEFA’nın dergisi Champions’taki isminin yer aldığı 30 gelecek vaat eden teknik adamın da önüne geçebilir. Eğer yönetimi de buna ikna edebildiyse bu derin darbe gerçek bir devrime dönüşür. Çünkü büyükler hâlâ anlamamakta direniyor. Ertuğrul Sağlam’ın metodu sağlam. Yönetim ikna olur, size yüzde 1’den oyuncu getireceğiz diyen sülüklere yeni gelen paralarını yedirmezlerse sadece başarıları büyür. İşte o zaman gerçek bir devrim olur.
<< Önceki Haber Darbe devrim olacak mı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER