Hafta sonu
CHP Kongresi’ni başından sonuna dek izledim. “Hiç bu kadarını bekliyordum” ama yine şaşırmadan edemeyeceğim ayrıntılara şahit oldum.
Şans bu ya, salonda
Ankara Büromuza ayrılan
masa,
Hürriyet ekibinin tam arkasına denk gelmişti. Hürriyet’in
Oktay Ekşi ve
Tufan Türenç gibi kurmaylarının, salona beraber giren Kılıçdaroğlu-Sav ikilisini ayakkabılarını çı
kartıp çoraplarıyla bastıkları sandalyelerinin üzerinden canhıraş alkışlamalarının şokunu henüz üzerimden atlatmıştım ki, konuşmalar faslı başladı.
Çıkışlarıyla CHP tabanında pek muteber olan CHP
Artvin İl Başkanı
Uğur Bayraktutan, “
Türkiye İran olmayacak, Artvin olacak” şeklindeki vecizesini ulusalcı literatüre not düşerken, aynı masayı paylaştığımız türbanlı arkadaşlarımız partililerin sözlü tacizlerini savmakla meşguldüler. Gülücüklerle karşıladığım ve pek de anlam veremediğim “Artvin olmanın” hikmetine o anda varıverdim.
“Devrimci Kemal” sloganlarıyla karşılanan Kılıçdaroğlu,
Ergenekon sanıklarının görüntüleri eşliğinde konuşmasına başladığında, benim gibi kendini özgürlükçü solda
tarif eden bazı yazarlar da, sosyalist enternasyonale üye “sosyal demokrat” partinin kongresinde yuhalanıyordu.
Bir kere bile “
Kürt” dememeyi başararak ‘
Güneydoğu illerindeki düşük yoğunluklu fenalıklar’dan duyduğu üzüntüyü dile getiren Kılıçdaroğlu, Kıbrıs’ta milliyetçi Eroğlu hükümetiyle partisinin ilerdeki olası başarısını eşleştirirkense, 12 Eylül’ün resmî şarkısı “bir başkadır benim memleketim” nakaratıyla salondaki nümayiş doruğa çıkmıştı bile.
Karanlıktan kırmızıya doğru kayan bir fonda, balıkçı yaka kazağıyla sol yumruğunu havaya kaldırmış ‘Devrimci Kemal’, “Halk
devrimcisiyiz” (ne demekse) diye haykırmaya ‘çalışırken’ kalabalıktan da “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları yükseliyordu. “Pazar sabahları
Aydın Doğan sponsorluğundaki bedava solculuk”larıyla bir dönem bizlerin de gözlerini boyayan
Radikal gibi merkez medyanın ‘soluysa’, bu sloganların kongre boyunca ekranlarda beliren darbecilere karşı atılmış olduğunu sanmış olmalılar. Zira ertesi gün manşetten kongredeki sol vurgusunu müjdeliyorlardı.
Kongrenin
pazar oturumu da, o gün “Bu mudur” manşetiyle çıkan Taraf’a ve demokrasiden medet uman kesimlere net bir yanıtın verileceği sahnelerle doluydu. Sonuçta, derin devletin Baykal’ı
tasfiye operasyonunda
işbirliği yapan Sav ve Kılıçdaroğlu cephelerinin tedbiri elden bırakmayarak blok listelerde birbirlerini çizdikleri sandıklardan şu isimler çıktı:
Süheyl Batum, Mehmet Faraç...
Bu kadarı bile yeter dediğinizi duyuyorum ama ne yazık ki dahası var:
Cihangir’deki entelektüelleri “Eteklerini kıçlarına kadar sıyırmış altmışlık hatunlar” diye tanımlayan
Enver Aysever.
Militarizm güzellemeleriyle Fatih Altaylı’nın medya grubunun ‘merkeziliğine’ zarar vereceğini düşündüğü için ürktüğü ve yollarını ayırdığı
Genelkurmay Başkanı’nın
imaj maker’ı Nuran Yıldız.
Ordu göreve çağrılarının yapıldığı
Cumhuriyet mitinglerinin ‘anası’
Necla Arat...
Tanrım bu nasıl bir ittifaktır! Dahası bu nasıl bir cesarettir ki, onca seyircinin önünde beş benzemezle böylesine iddialı bir rest çekilebilir.
Yukarıdaki kadroyla Kılıçdaroğlu ve Sav önderliğindeki CHP. Yanında, Ekşili, Mengili, Yetkinli, Bilalı merkez medya. Kurdukları partinin başına Hulki Cevizoğlu’yu getirebilecek kadar solcu olan Ecevitler. Sahne dışına itilmiş, Demokrat Parti’ye, Sarıgül’e vs. ilişmiş bilumum düşkünler. Ve nihayet son açıklamasıyla Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP’den medet uman
Öcalan.
Pokerde rest çekmek eli berbat olanlar için son çaredir. Ama biliyorsunuz beş benzemezden ibaret hilkat garibesi elinizi açmanızı isteyebilirler diğer oyuncular; bu çok çok yüksek bir ihtimaldir de. Ve o anda oyunu kaybetmeniz falan değil, kızaran yüzünüz, utancınız masaya damgasını vurur.
Hiç olmazsa elinizde “as sandıydım” diyebileceğiniz soldan renkli bir kart olsaydı be arkadaşlar.