CHP Genel Başkanlığı’na seçilen
Kemal Kılıçdaroğlu, ilk kapsamlı konuşmasını cumartesi günü kurultayda yaptı.
Maliyeci olan Kılıçdaroğlu, konuşmasında
ekonomik konuları öne çıkardı ve haklı olarak işsizlik konusuna da ağırlık verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu,
iktidara geldiği takdirde, işsizlik sorununu çözmek için önemli iki
öneri getirdi. Birincisi, organize sanayi bölgelerinde meslek liseleri açarak okul-sanayi
işbirliğini sağlayacağını belirtti. İkincisi, bekleyen
öğretmen atamalarının hemen yapılacağını söyledi. Bu iki öneri de çok yerinde. Çünkü okul-sanayi işbirliği
genç işsizliğin önlenmesi için esaslı bir çözüm yoludur.
Öğretmen atamaları ise Ak Parti’nin nedendir bilinemez önemli bir zayıf noktasıdır.
Türkiye’de okul öncesi eğitimde, Devlet Planlama Teşkilatı’nın 2010 Yılı Programı’na göre, çocukların ancak yüzde 33,9 u okula gidebiliyor. En az 125 bin öğretmene ihtiyaç olduğu söyleniyor ama atamalar bir türlü yapılamıyor. Oysa okul öncesi eğitim zorunlu olduğuna göre, devlet, bu hizmeti bedelsiz olarak vermek zorunda. Devletin eğitim hizmetini geciktirmesi söz konusu olamaz. Öğretmenlerin hemen atanması ve
ülke çapında yüzde yüz okullaşmanın sağlanması gerekiyor.
Ayrıca eğitimin gecikmesinin kritik sonuçları var. Eğitimin gecikmesi
işsizlik oranını da yükseltiyor. Ak Parti hükümetinin eğitim harcamalarının bir yatırım harcaması olduğunun bilincine varması şart.
Gelelim Kılıçdaroğlu’nun diğer ekonomik önerilerine... Kılıçdaroğlu, işsizliği çözmek istiyorsa asıl üzerinde durması gereken konu
Merkez Bankası’nın izlediği yüksek
faiz-düşük kur politikası olmalıydı. Nedense CHP’nin yeni başkanı bu konuya hiç değinmedi. Halbuki Türkiye’de işsizliği esas çoğaltan
Merkez Bankası’nın ısrarla sürdürdüğü yanlış
para politikası oldu.
Ak Parti hükümeti, tutarlı bir maliye politikası izleyerek
bütçe açığını küçülttü, kamu borç yükünü azalttı.
Kamu harcamalarının kompozisyonunu değiştirerek sağlık harcamalarını ve eğitim harcamalarını reel olarak arttırdı.
Askerî harcamaları da göreli olarak düşürdü.
Bu politikalar sonucunu verdi ve bugün dişi ağrıyan çocuğunu hastaneye götüren babaya artık üç ay sonrasına randevu verilmiyor.
Sağlık hizmeti anında veriliyor. Gelir dağılımı da 2002’den daha iyi. Gini
katsayısı (gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçmeye yarayan katsayı) 52’den 38’e gerileyerek gelir dağılımında düzelme olduğunu bize gösteriyor.
Bütün bu yapılan olumlu icraata rağmen, bağımsız Merkez Bankası, IMF’den ve
TÜSİAD çevresinden aldığı destekle yanlış para politikasını sürdürerek Türkiye’de kaynak dağılımını bozdu.
Merkez Bankası, Türkiye’nin ihracatta
rekabet üstünlüğünü adeta yok etti. Dış ticarete konu mal üretimi azaldığı için de işsizlik oranı yükseldi. Bu politikayı statükocu v
e devlet rantlarıyla geçinen
sermaye çevreleri destekledi.
Türkiye’de kazandıkları paraları genellikle yurtdışında tutan statükocu sermaye, yüksek faiz - düşük kur yoluyla bolca kolay paralar kazandı. Merkez Bankası’nın yanlış para politikası sonucunda
Hazine ihalelerinde yüzde 18 faiz oranıyla alınan
bono ve tahviller, yurtdışına yüzde 12 faizle anında satılarak, “tek tuş işlemiyle” bazıları bir dakikada yüzde 6 oranında haksız kazançlar sağladı. Merkez Bankası’nın eski ve şimdiki yöneticileri de bu çevrelerle birlikte hareket ettiler ve bu oyunun bir parçası olmaktan üzüntü duymadılar. Hep birlikte şimdi Kılıçdaroğlu’yu destekliyorlar.
Kurultaydaki ekonomi ağırlıklı konuşması değerlendirildiğinde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “bütçe yönetimini IMF’ye, siyaseti de askerî vesayete bırakmayı isteyen” bu statükocu çevrelere karşı olmadığı anlaşılıyor. Nitekim kurultayın ikinci gününde parti meclisine seçilen üyelere bakıldığında, “IMF’den 35 milyar dolar alın, bize verin” diyen
İstanbul sermayesini destekleyenler çoğunlukta. Aralarında
Anadolu sermayesini destekleyen pek yok.
CHP Parti Meclisi’ne seçilenlerin çoğu, “Anadolu sermayesi ve onların siyasi temsilcileri eskisi gibi çöpleri toplasın, parkları yapsın, mezarlıklara baksın. Yerel hizmetleri görsün, ‘ülkeye hizmeti!’ bize bıraksın” düşüncesinde olanlar.
Oysa Anadolu sermayesi artık Türkiye’yi yönetmek istiyor. Bugün geldikleri noktalardan eski yerlerine geri gönderilmeleri pek mümkün değil. Kılıçdaroğlu gerçekten iktidar olmak ve Türkiye’yi yönetmek istiyorsa Anadolu sermayesini yanına almalı. Onları, çöp toplamaya geri göndermeyi isteyenlerle işbirliği yapmamalı. Aksi takdirde
Sosyalist Enternasyonal, vitrin değişikliğine bakmayıp, CHP’yi atıp
AK Parti’yi üye olarak alacak gibi görünüyor.