İhanet eden, gerçekten
ihanet etmişse,
mağdur olabilir mi
arkadaş?
İster
komplo de, ister tezgah de, ister ona buna çamur atıp aradan sıyrılmaya çalış, mağdur olamazsın!
Burada asıl mağdur sana inanıp da analarının ak sütü gibi
helal oylarını sana verenlerdir!
Onlar mağdurdur çünkü şu anda kendilerini aldatılmış hissediyorlar!
Onlar mağdurdur çünkü, “özü sözü birdir bunun” diyerek sandığa koşmuşlardır.
Onlar mağdurdur çünkü, yarınlarını teslim etmek için kuyruğa girmişlerdir.
Eğer doğruysa görüntüler, montaj yoksa, o zaman mağduru oynamayacaksın!
Ona buna kara çalmayacaksın!
Önünde iki seçenek var:
Diyeceksin ki: “Benim özelimdir bu. Yaptıklarım kimseyi ilgilendirmez”
Bunu beğenmedin mi?
O zaman: “Herkesten özür dilerim. Hatasız kul olmaz!”
Bu kadar! Başka söze gerek yok!
Ona buna sallamaya da!
Hem ayrıca iki saniye salim kafayla düşünürsen,
iktidar seninle niye bu biçimde uğraşsın ki? Sen lokum gibi bi rakipsin. Sen orada oturduğun sürece partinin bırak iktidar olmasını, yakında ana muhalefet partisi bile olamayacağı günler yakındır.
Mağduru oynamak yerine, yıllarca yanıbaşında durmuş, her dönemeçte sana omuz vermiş Ali Topuz’u bi dinle:
“Baykal’ın geriye dönmemesi gerekir. Yapay şeylerle, zorlamalarla olmuyor. Ortada bir durum var, kendi yolunda gitmeli. Ambargo koymak, yasaklamak, icazet almak...hoş şeyler değil bunlar...Deniz Bey
istifa etmiştir. Yeni Genel Başkanı’mızı seçeceğiz. Önümüze bakmamız gerek. Hiç kimsenin yeri doldurulamaz diye birşey yoktur.”
ARDA’NIN RÜYASI DA NEYMİŞ?
Haber şu:
Galatasaray’lı
Arda Turan’ın rüyası gerçekleşiyor. Menejeri
Ahmet Bulut, İngiltere’nin en eski kulüplerinden,
Tottenham’la, yıllığı 4 milyon TL’den el sıkışmış.
Daha Tottenham Galatasaray’la görüşmemiş. Üstelik Tottenham’ın Menejeri Redknapp, milli takımın 19-22
Mayıs tarihlerinde ABD’de yapacaği maçlarda Arda’yı izleyecekmiş.
Ama olsun, menejeri el sıkışmış ya, bu iş bitti sayılır! Aslında Redknapp’in Arda’yı çıplak gözle izlemesine gerek yok.
Bu sezonun ikinci yarısındaki
akıllara ziyan futbolunu kasetlerden izlesin yeter!
Bu menejerler, yani futbolcunun alın terinden, emeğinden, sütünden, etinden, tüyünden nemalanan tayfanın büyük bir bölümü, kendi kafasına göre takılıyor. Cebine girecek paraları hesaplıyor. Üfürükten tayyare bi rakkam sallıyor, olmayacağını da adı gibi biliyor. Kendini Galatasaray Yönetiminden daha akıllı sanıyor ya, onların hemen telaşa kapılıp, “aman çocuk gitmesin” diyerek Arda’ya zam yapacağını sanıyor. Tabi sonunda olan futbolcuya oluyor. Zamanında sevgili Hasan Şaş’ı da menejerler böyle kandırmış,
Fransa,
İspanya diye diye Avrupa’da dolaştırmışlardı. Sonu, ne yazık ki, koskocaman bir hiçti bu yolculuğun. Üstelik Hasan’ın da moralini sıfırladılar.
Kardeşim, sözleşmesi süren topcuyu almak istiyorsan, önce kulübüne gidersin. Bu kuralı Tottenham Hotspurs, Ahmet Bulut’tan çok daha iyi bilir. Hem sen bayramda kurbanlık
koyun mu satıyorsun ki, gidip adamlarla el sıkışıyorsun, eğer tabi doğruysa bütün bunlar!
Eğer Arda, aklını futboluna verir, bir yıl öncesinin ARDA’sı olursa, Ahmet Bulut’un el sıkışmasına gerek kalmaz. Çok önemli kulüpler Galatasaray’ın kapısını çalar zaten!
AKIL SÜZGECİ (1)
Gerek gördüğümüz gerek işittiğimiz, gerek duygularımızın bize anlattıklarını ve bunlara bağlı bütün tepkilerimizi yola sokan, kavramsal bir düzen var aklımızda. Kişiye özel değişimler gösterse de, belli bir
makine düzeninde çalışır, aklımıza düşeni söylemememizin, içimizden neler neler geçerken bazen bambaşka şeyler söylememizin nedenidir bu. Bu kavramsal düzenin adıysa Akıl Süzgeci...
Çocuklarda, akıl süzgecinin delikleri çok geniştir. Onun için, çocuk, dişinizin arasındaki maydanoz parçasını görür görmez pat diye söyleyiverir. Sizi sevmediğini, burnunuzun büyük mü düğme gibi mi olduğunu ya da kıyafetinizin hiç yakışmadığını rahatça, dilinin paçasını sıvayarak, söyler o saat.
Üstüne üstlük, çocukların, çoğu kez bu söyledikleri de doğrudur. Burnunuzun Grek burnu olduğunu, ya da düğmeye dönüştüğünü kimi zaman siz de bilirsiniz; tıpkı dişlerinizin arasında maydanoz olabileceğini kestirdiğiniz gibi. Çünkü maydanozlu
omlet yemişinizdir öğle yemeğinde!
Çocukken geniş olan bu delikler, siz büyüdükce küçülmeye başlar. Ancak
ergenlik döneminde henüz ayar tutmamıştır.; zaman zaman daralır, zaman zaman genişler. Konuşması gereken yerde susan,sessiz kalması gereken yerde fikrini açıklar konumuna oturtur sizi. Ve bu ayarsız delikler, başınızı derde sokar!
Yetişkin olduğunuzda, artık sımsıkıdır akıl süzgecinin delikleri! Çok şey süzgeçten gemez içinizde kalır. Sadece en zararsız,
küçük düşünceler, size zarar vermeyecek yorumlar süzgeçten geçer ve ağızdan çıkar. Zaten
toplum, delikleri kocaman süzgeçleri pek sevmez. Onlara çeşitli etiketler yapıştırırlar: Patavatsız, boşboğaz, dan dun konuşan, çam deviren gibi. Gün boyu sözcükleri, büyük bir özenle, süzgecimizden elemeye çalışır dururuz. Bu çok ama çok yorucudur. O yüzden, bir kişi ararız, yanında duygularımızı, düşüncelerimizi, özgürce paylaşabileceğimiz... Bulduğumuzu kavradığımız, tam anlamıyla anladığımız günsse, mutluluğun doruklarında, bitmeyecek bir yolculuğa çıkarız. Çünkü o zaman Truman Capote’nin (Tiffany’de Kahvaltı) dediği gibi solu mate’inizi, yani ruhunuzun örtüştüğü kişiyi bulmuşunuz demektir.
(Devamı var - Filiz Emirsoy Hanımefendi’ye teşekkür ederim)