Konuların üzerinde yeterince düşünmeden harala gürele konuşma alışkanlığımız ve konuşurken düşünme alışkanlığımız üzerine araştırmalar yapılsa yeridir.
Deniz
Baykal ve
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili
Nesrin Baytok’a ait olduğu öne sürülen görüntüler üzerine günlerdir yapılan konuşmaları dinliyor, yazılan çizilenleri okuyorum. Israrla ve inatla hiçbir yerde görüş açıklamıyorum ama bugün bütün bu söylenenler hakkında konuşmak istedim.
Önce hem
Deniz Baykal ve ailesinin hem de Nesrin Baytok ve ailesinin affına sığınarak bir şey söyleyeceğim:
İnternete düşen ve hâlâ internette sağda solda durmakta olan görüntülerdeki kişilerin Deniz Baykal ve Nesrin Baytok olmasının hiçbir önemi yoktur.
Bu görüntülerin gerçek olma veya yalan olma ihtimali üzerine görüş beyan etmek ahlak dışıdır. Kimsenin özel hayatını veya ahlakını
sorgulamak, yargılamak kimsenin hakkı
değildir. Bunu yapmak, en az o çekimleri gerçekleştirmek ve sonra da kamuyla paylaşmak kadar çirkindir, ayıptır, ahlak dışıdır.
Aslen bu konudaki en iyi ahlak dersini Deniz Baykal dikkatle hazırlanmış
istifa konuşmasında verdi ama tekrar etmekte fayda var: Deniz Baykal’ın da, Nesrin Baytok’un da bu konuda
topluma verilecek bir hesabı yoktur.
Bu olaydaki esas ahlaksızlık, daha doğrusu toplum tarafından esas hesabı sorulması
gereken ahlaksızlık, iki insanın
yatak odası görüntülerinin onların rızası dışında kaydedilmesi, onların rızası dışında internet medyasından kamuya mal edilmesidir.
Burada işin toplumu ilgilendiren tarafının adını doğru koyalım. O görüntülerin içeriği toplumu değil ancak röntgencileri ilgilendirir; röntgencilik her durumda sapıklıktır. Görüntüleri zevkle etrafa anlatan, eşe dosta göstermeye devam edenler tek kelimeyle röntgencidir, esas sapık ve ahlak dışı olanlar onlardır.
İkinci konu, Nesrin Baytok’la ilgili. Gazetelerde köşe yazarları dahil Baytok için kullanılan dile, televizyonlarda görüş serdedenlerin ağızlarından sular akıta akıta konuşanların diline hâkim olan seksist, kadını kadın olduğu için aşağılayan, alt
sınıf gören bakış açısı inanın bana midemi bulandırıyor. Ama en çok midemi bulandıranlar, hiç değilse kadın dayanışması yapmasını beklediğim bazı kadın yazarlar ve TV’de görüş belirtenler. İşin kötüsü tek tük birkaç kişi dışında kimse de bu tutumu eleştirmiyor; bu dile
itiraz etmiyor.
Üçüncü konu, ahlakın kendisiyle ilgili.
Deniz Baykal bugün itibarıyla sade bir milletvekili. En azından 2011 Temmuz’una
kadar da öyle kalacak. Sonrasında belki milletvekili bile olmayacak.
Baykal
Türkiye’yi yönetecek bir mevkiye, bir makama talip olmadığı sürece, onun ahlakını sorgulamak topluma düşmez.
Ancak o bir mevkiye, bir makama talip olursa, onun ahlakını sorgulama hakkı doğar; o zaman da, bu sorgulamayı doğrulanmış verilerle yapabiliriz ancak; şimdiki gibi dedikodularla değil.
Esasen bugün yapılması gereken, toplum olarak üzerinde durulması gereken konu, insanların özel hayatlarını ifşa eden kişi veya grupların bu işi bir daha yapamaz hale gelmesini sağlamak.
Aslında kanunlarımız bu konuda yeterli yaptırıma sahip. O zaman bu kanunların bihakkın uygulanması gerek. Onu yapacak olan da devleti yönetme yetkisini elinde bulunduranlar, yani hükümet.
Şu ana kadar, hükümetin elindeki idari/adli yetkilerin herhangi birini kullandığını, insanların özel hayatını böyle
casusluk yöntemleriyle kayda alıp sonra da ifşa edenlerin ortaya çıkarılması için gereken araştırmanın yapıldığını görmedik.
Gönül isterdi ki
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, bu görüntülerin erişilemez olması için başta gösterdiği gayreti daha sonra o görüntüleri kaydedenleri ve yayanları bulmak için de göstersin.
Bir kez daha yazıyorum: Deniz Baykal’ın ve Nesrin Baytok’un ahlakını sorgulamak topluma düşmez, bunu konuşmak ayıptır, çirkindir, ahlak dışıdır, röntgenciliktir. Topluma düşen
o görüntüleri çekenleri ve yayanları bulmaktır, ortada tartışılacak bir konu varsa o da görüntülerin kim veya kimler tarafından kaydedildiği ve kim veya kimler tarafından yayıldığıdır.
Ama Türkiye maalesef çok ama çok kötü bir
imtihan veriyor.