Yüksek Seçim Kurulu, dün yeni
referandum takvimini açıkladı: 12
Eylül 2010. Kaderin cilvesine bakın,
12 Eylül Ana
yasası’na en ciddi darbeyi indiren değişiklik paketi, 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde halkoyuna sunuluyor.
Burada tartışılması gereken asıl
tartışma başlığı, YSK’nın referandum süresini 60 güne indiren yasal
düzenleme yerine süreyi 120 gün olarak belirleyen eski yasaya göre karar almasıdır.
Malum, süreyi kısaltan yasa çıkarılırken
CHP, referandum yasasında yapılacak değişikliğin
seçim kanunlarında yapılacak değişiklik esaslarına tabi olduğunu belirterek, seçimlere 1 yıl kala bu yasa hükümlerinin uygulanamayacağını savunuyordu.
CHP’nin tezi ağırlıklı olarak, 2007 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in referandum süresini kısaltan yasa değişikliğini seçim yasasının parçası olarak değerlendirip veto etmesine dayanıyordu.
AK Parti ise bu teze şiddetle karşı çıkarken, yeni bir 367 oyunuyla karşı karşıya oldukları iddiasını dile getirmişti.
Hatta
TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın şu sözleri dikkat çekiciydi: “Atıf hukuku ile seçim hukukunu birbirine karıştırıyorsunuz. Seçim ile referandum kurumsal ve yapı olarak aynı mı?
Hayır ayrı. Bu yorumun dinlenebilir dayanağı yoktur. Analojiden ayniyet üretirseniz hukukun başlangıcında kalırsınız.”
Dün YSK bu tartışmaya son noktayı koydu, CHP’nin dediği oldu.
Anayasa değişikliği paketini engelleme girişimlerinin sadece parlamentoyla sınırlı kalmayacağı, bu sürecin YSK ve
Anayasa Mahkemesi ayaklarının olacağı iddiasını defalarca dile getirdik. Nitekim, YSK, uzun süredir kuşatma altındaydı, görüşme trafiği artmıştı, gelenlerin gidenlerin haddi hesabı yoktu.
YSK’nın bu kararı, maksadı aşan yorumla alınmış Sezer Patentli yeni bir 367 kararıdır.
İlk rauntta parlamentoda kaybedenler YSK’nın bu kararıyla ikinci raundu kazandılar.
Üçüncü raunt, Anayasa Mahkemesi’nde...
CHP, YSK’nın bu kararıyla, iptal başvurusunun referandumdan önce 60 gün içinde karara bağlanmama ihtimaline karşı ilave 60 gün daha kazandı.
Böylece, Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç’ın paketle ilgili görüşme takvimini referandum sonrasına bırakma ihtimalinin önüne geçilmek isteniyor.
Oyun kurucular, Kılıç’ın 4 ay gündemi oyalamayacağını ve
iptal kararının referandumdan önce verileceğini varsayıyorlar.
Gerçi, referandumdan önce yürürlüğe girmemiş anayasa hükümlerinin iptaline ilişkin
dava açılamaz ama büyük mütefekkir
Sabih Kanadoğlu ve müritleri fetvayı verdiler bile.
Velhasıl oyun devam ediyor.
Şu anda referandum sandığının tek güvencesi Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç olarak gözüküyor. Paketi 4 ay içinde gündeme alırsa, iptali yüzde yüzdür. Ne yapıp edip sandığın önünü açacak.
Bu ağır sorumluluğu nedeniyle provokatif eylemler de gündeme gelebilir. Haşim Kılıç’ın şu andan itibaren güvenliği daha üst düzeyde sağlanmalıdır.
Anayasa değişikliğini ve demokratik açılımları akamete uğratmak isteyenler, sistemi kullanarak çözüm üretemediklerinde her yola başvurabilirler.
Son Kaos Planı, en somut örneğidir.
Kılıçdaroğlu’nun rolü
Dönme umuduyla evine çekilen Deniz
Baykal’ın evdeki hesabı çarşıya uymuyor. Taban “ses” verdi, rengini belli etti, Kılıçdaroğlu’nu sahaya sürdü, Baykal’a “sen otur oturduğun yerde” dedi.
Baykal, kritik kararın eşiğinde. Dönmezse artık siyasi hayatının sonlanacağını,
Çankaya hesabının fantezi olacağını biliyor. Dönerse, parçaları birleştirilmiş kırık testi misali hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkında.
Dahası, elindeki delege gücüyle yeniden koltuğuna sarılsa bile partisiyle birlikte dibe vuracağını görüyor. Baykal, hükümeti komplonun adresi göstererek yaptığı siyasi manevranın da tutmadığını görmeye başladı.
Şu anda yapılan tüm anketler, Baykal’ın evinde oturması mesajıyla yüklü. Öne çıkan tek
aday ise
Kemal Kılıçdaroğlu...
Elitlerin oyun sahası,
mavi kanlılar kulübü ve bir devlet partisi olan CHP, “Beyaz Türk” olmayan Dersimli Kılıçdaroğlu alternatifiyle derin bir çelişki yaşıyor.
Şu anda tek belirleyici olan Baykal ve üzerindeki etkili güç odaklarının tavrı nasıl şekillenecek, bilmiyoruz.
Baykal ve elitler, Kılıçdaroğlu seçeneğini tümden
tehlike olarak görürlerse, “ikinci adam” postuyla dönüş manevrasına mancınık yapabilirler. Zamanlama kaygısı ön plana çıkarsa, emanetçiyle ara formül bulunmak istenebilir.
Kılıçdaroğlu 23
Nisan çocuğu rolüne soyunur mu veya Baykal’a
koltuk değneği olur mu, göreceğiz.
Teorileri yoruldu o yorulmadı
Ne zaman
telefon dinleme ve gizli
kayıt tartışması doğsa, CHP
Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan “Bilişim Uzmanı” sıfatıyla hemen demeç patlatır.
CHP’li
Edirne Belediye Başkanı
Hamdi Sedefçi’nin makam odasında
dinleme cihazı bulunduğunda,
Albay Dursun Çiçek’le ilgili “Islak İmza” tartışması doğduğunda,
Telekulak iddiaları hortladığında, CHP Genel Sekreteri
Önder Sav’ın dinlendiği iddiası gündeme geldiğinde,
Meclis kapısına kayıt cihazı yerleştirildiğinde
bilişim uzmanımız ortaya çıkmış, yeni teoriler üretmiş, fakat hepsi boş çıkmıştı.
Şimdi uzmanımızın son keşfi, seks videosuyla ilgili...
Bakın ne anlatıyor: “2 mikro
kamera kullanılmış, yüzde 15 oranında karartılmış, yüzde 21 oranında eksiltme uygulanmış, 43 parçadan imal edilmiş görüntülerde iki ayrı kadın figürü var. Görüntüdeki kişinin Baykal olup olmadığı belli değil.”
Islak
imzayla ilgili 5 ayrı kurumun geniş
teknik imkanlarıyla hazırladığı raporları ıskalayıp imza makinesine sarılan uzmanımızın, bir iki günde ve tek başına yüzdelik oranlarla böyle bir tespit yapması ne kadar dahiyane değil mi?
Ayrıca,
Deniz Baykal ne dedi? Görüntüler iki haftalık... Gerçekten, teorileri yoruldu, o yorulmadı.