Medvedev’in gezisini izl
erken...
Türkiye ile
Rusya arasında Akkuyu’da
nükleer santral kurulması ile ilgili
anlaşma imzalanması, 30 günlük seyahatler için Türkiye ve Rusya arasında...
...vize uygulamasının kaldırılması konularının peşindeyken, bir dostum aradı...
Dostum,
Wall Street Journal’in kimi gazetelerde geniş yer bulan yazısından söz etti.
Söz ettiği yazıyı zaten sabahın erken saatlerinde okumuştum.
***
Bret Stephens, 37 yaşında
genç ve parlak bir yorumcu...
Wall Street Journal Gazetesi’nin de dış
politika editörü...
2002 ile 2004 yılları arasında benzer bir görevi
Jerusalem Post Gazetesi’nde yapmış.
Haber yorumunda,
Ortadoğu tarihçilerinin üstadı Bernard Lewis’in “Türkiye’nin 10 yıl içinde
İran’a benzeyebileceği” yorumunu yaptığını belirtiyor.
Acaba Türkiye İranlaşıyor mu?
***
Yazıda altını çizdiğim bir bölüm şöyle:
“Bu dönüşümden en fazla fayda sağlayan kesim AKP’nin siyasi tabanı: Laik siyasi ve ticari seçkinler arasındaki eski devletçi düzenlemelerle yıllardır dışarıda bırakılan İslami bir burjuvazi oluşuyor. Bu yeni sınıfın mensupları kızlarını üniversiteye göndermek istiyor ve başörtüsü giyerek eğitim görmelerine izin verilmesinde ısrar ediyor. Demokrasi ve
refah pahasına laikliği savunan seçilmemiş subayların, yargıçların ve bürokratların ‘derin devleti’ değil, seçtikleri hükümet tarafından yönetilmek konusunda da ısrarlılar.
Bunun paradoksal sonucu şu: Ülke daha zengin ve bazı bakımlardan daha demokratik hale geldikçe, bazı Batılı özelliklerini kaybediyor.”
Bu bir çelişki değil, normalleşme...
Yorumcu ise “şekilci bir Kemalizm’den zorlanarak da olsa demokratik bir çoğulculuğa” geçişi İranlaşma olarak algılıyor.
***
Ama bunun dışarıya böyle yansıması, kasti faulleri bir yana koyarsak,
AK Parti’nin “
demokratikleşme ile muhafazakârlaşma” dengesine gerekli özeni göstermemesinden...
Ben de bunu titizlikle izlenmesi gereken bir husus olarak, çok önceleri şöyle vurgulamıştım:
“AB olmazsa, bu muhafazakârlaşmanın sınırları evrensel hukukun izin verdiğinin ötesine taşabilir. Türkiye muhafazakârlaşmada gaz veriyor kendisine ama demokratikleşmeyi AB ile sağlıyoruz. Demokratikleşmeden ve AB’nin hukuksal anlayışından uzaklaşmış bir Türkiye’nin muhafazakârlaşması, bizi istemediğimiz bir noktaya getirebilir. Çünkü AK Parti son zamanlarda muhafazakârlaşmayla demokratikleşme arasındaki dengeyi kaçırdı.”
Yasakçılıktan muzdarip olanın, yasakçılıktan yana olmaması gerekir...
Ama sosyolojik bir sürecin “kırılganlıklarına” dikkat çekmek başka, bu süreci doğrudan İranlaşmak olarak yaftalamak başka.
***
Yorumda bir de “liberallerle” ilgili bir bölüm var:
“Bütün bunlar Prof. Lewis’in uyarılarını haklı çıkarır görünüyor. O zaman bazı laikler ve klasik liberaller de dâhil olmak üzere bu kadar çok Türk’ün Erdoğan’ın imza attığı değişimlerle büyük oranda sorunu olmamasının nedeni ne? Muhtemel bir
cevap kendini kandırmak olabilir: Liberaller, Ayetullah Humeyni tarafından acımasızca ezilmeden önce İran devriminin ön saflarında yer almıştı.”
Aslında genç Amerikalı kendi dillendirdiği kuşkuyu kendi yanıtlıyor:
“Fakat bu, Türkiye’nin durumu açısından çok da ikna edici değil.
Daha mantıklı izah, Türkiye’nin AKP’nin
serbest piyasa yanlısı politikaları sayesinde yaşadığı
ekonomik dönüşüm.
1997’de yüzde 99’u gören enflasyon oranı, tek haneli rakamlara indi.
Goldman Sachs bu yıl yüzde 7’lik
büyüme öngörüyor ki bu Avrupa’nın en güçlü büyüme performansı olacak, AB böyle bir üyeye sahip olmak isterdi.”
İran’a ilk gittiğimde, otelin lobisinde ilk gözüme çarpan “
kredi kartlarının” geçerli olmadığı yazısı olmuştu.
Bir
ülkenin rejimini belirleyen temel unsurlardan biri de dış dünya ve küreselleşmeyle olan ilgisidir...
Türkiye, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1’ini oluşturuyor... Toplam küresel GSYH’nin en azından yüzde 1’ini almamız gerektiğini umutsuzca söyler dururdum...
Şimdi satın alma paritesine göre bu başarı sağlandı.
***
Dünya sisteminin arzusu da Türkiye’nin İranlaşması değil, tam aksine, toplam 1,6 milyarlık nüfuslu 57 devletten oluşan ama sadece
Almanya kadar
üretim yapan
Müslüman dünyaya “AB standartlarında bir Müslüman ülke” olarak örnek olması...
Bu sosyolojik süreçte muhafazakârlaşma ile demokratikleşme dengesinin sağlıklı kurulabilmesi için AB’nin önemini de yadsımak yanlış olur. Zaten o sağlandığında bu tür yorumlar da buharlaşır.
İranlaşma sürecinin panzehirini, ekonomik küreselleşme içinde alınan rol belirliyor, başka bir şey değil...
***
Türkiye İranlaşır mı?
İranlaşmaz.
Hükümetin sallanmayı bırakıp “AB reformlarına” gaz vermesi, “Müslüman-demokrat” sentezin çok daha sağlıklı, sağduyulu ve hızlı oluşmasını sağlayacak.
AK Parti bu reformları salladıkça rivayet de, endişe de artıyor.
Sosyolojik ve ekonomik bir okumanın yerini, kasti ve kasti olmayan saptırmalar alıyor.
Bu yorumda olduğu gibi...