Samsun’da Ahmet Türk’e,
Kayseri’de
Enerji Bakanı
Taner Yıldız’a yönelik
yumruklu saldırılarda
sürpriz bir gelişme yaşandı.
20
Nisan günü saat 03.05’de “sorumluvatandas2@hotmail” adresinden Kayseri Emniyet Müdürlüğü’nün internet sayfasına gönderilen
elektronik postada, iki saldırıda da Türk
İntikam Birliği Teşkilatı’nın (
TİBT) parmağı olduğu iddiasına yer verildi.
Bu
örgüt, kamuoyunda Türk İntikam Tugayı (TİT) olarak bilinen örgütün 1999 yılından sonra yeni yapılanması olarak adlandırılıyor.
Kuruluş tarihi,
Ergenekon’un
sivil yapılanmaya giriştiği 1999 yılına denk düşüyor.
İŞTE O BELGE
Bakan Yıldız’a yumruk atan
saldırganın bu örgüte bağlı olduğunu iddia eden meçhul ihbarcı, mesajının son bölümünde şu ifadelere yer verdi: “Liderliğini S.A’nın (mesajda ismi açık yazılı) yaptığı TİBT örgütü yıllardır internet üzerinden
terör yayınlarını sürdürmekte adeta resmi yayın organlarında suikastçi eğitimi vermekte
militan yetiştirmektedir. Ahmet Türk’e yumruk atma girişiminde de bu örgütün parmağı olduğu düşünülmektedir.”
Kayseri Emniyeti, kendilerine iletilen bu mesajı, 2
1 Nisan’da Kayseri
Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndererek, ihbarcının bulunması ve ifadesine başvurulması için izin istedi.
Yapılan
soruşturma sonucunda
eylemde örgütsel bağlantılar bulunabilir mi, göreceğiz. Ancak ilk izlenimler, kişisel reaksiyona dayalı olmadığı, milliyetçi/ulusalcı şahıslar üzerinden provokatif eylemlerin örgütlü şekilde koordine edildiği yönündedir.
Saldırganın facebooktaki paylaşım sitesinin eylem günü ikinci şahıslar tarafından müdahale edilerek kapatılması, bir sendikacının polislerin evde
arama yaptığı sırada saldırganın eşini arayarak
yardım sözü vermesi, Ergenekon’a para aktardığı iddia edilen bir avukatla bir gazetecinin saldırganla yakın ilişkisi mercek altında.
Mesajdaki önemli bir ayrıntı ise suikastçı eğitiminin internet üzerinden verildiği iddiasıdır. Birçok şahsın hassasiyetleri veya eğilimleri üzerinden ince işçilik yapıldığı anlaşılıyor.
Ayrıca, saldırganın facebook sitesinde “Yılmaz Özdil ve yazıları” isimli siteye hayran olduğu anlaşılıyor. Bakana yönelik saldırıdan önceki Ahmet Türk’ün yumruklanmasını “meşru” gören
Hürriyet yazarı, herhalde sorumsuzluğunun farkındadır.
Saldırgan ise sorgusunda; kendini “Ülkücü” olarak tanımlıyor, “pişmanım” diyor, eylemi için “bireysel tepki” tanımı yapıyor, saldırı esnasındaki “Türk milletinin yumruğu bu yumruk” sloganıyla ilgili soruyu
cevapsız bırakıyor.
Bu arada meçhul postayla ilgili iddiaları ciddiye almayanlara,
CHP’li
Önder Sav’ın Mustafa Sarıgül’le ilgili “suikast” iddialarının meçhul bir postaya bağlı olduğunu, Yılmaz Özdil’in de bu iddiayı dünkü yazısında “resmi açıklama” olarak kabul ettiğini hatırlatmak isterim.
Baykal’a
operasyon
İçerik itibariyle toplumun genel ahlak yargılarına ters düşse bile hukuk dışı yollarla temin edilen CHP’deki seks videosu, aşağılık bir operasyondur. Hukuk devletinde hiçbir gerekçe, bu görüntülerin yayımına haklılık kazandırmaz.
Tufan Türenç ve
Güngör Mengi’nin ifade ettiği gibi, kuşkusuz bu görüntülerin siyasal sonuçları olur. Kaldı ki, operasyonun gerisindeki gizli elin beklentisi de budur.
Pusunun en derin ve kör noktası orasıdır, düşmemek gerekir.
Anlaşılıyor ki; Baş
bakan Erdoğan’ı
tasfiye edemeyen Global Ergenekon (beğenmeyen uluslar arası güç diyebilir), şimdi CHP üzerinden alternatif oluşturma peşinde. Zülfü Livaneli’nin dünkü köşesinde yer alan şu paragraf çok önemli: “İran’la yakınlaşan ve İsrail’e kafa tutan Erdoğan’ı tasfiye edebilmek için önce Baykal’ı ortadan kaldırmaya yönelik bir satranç oyununun ilk hamleleri.”
Aynı ortak paydada birleşen uluslar arası gücün Türkiye’deki uzantıları da Baykal’dan umudunu kesmiş durumda. Yüzde 20 bandına oturmuş CHP oylarıyla AK Partiyi devirmenin, Ergenekon ve faali meçhul
cinayet davalarını akamete uğratmanın, reform sürecini tersine çevirmenin imkansız olacağını düşünüyorlar.
Statüko, kendine yeni bir lider arıyor.
Livaneli’nin iddiası doğruysa, 8 yıldır bu kaseti elinde tutanlar şimdi operasyona başlıyorsa, mutlaka üzerinde durup düşünmek gerekir.
Deniz Baykal’ın politikalarına en ağır eleştiriler yönelten yazarlardan biri olarak, CHP liderine naçizane tavsiyem, pes etmemesi, hukuk mücadelesini sonuna kadar sürdürmesi, düştüğü pusuda ayağa kalkmasını başarmasıdır.
Şimdiye kadar siyasetin sadece sandıkta millet eliyle dizayn edilmesi gerektiğini savundum, pusu kurarak değil...
Ayrıca; askeri istihbarat,
jandarma,
emniyet ve MİT’e büyük görev düşüyor. Dört koldan pusu kuranları tespit edip deşifre ederlerse, ülkeye büyük
hizmet etmiş olurlar.
Haddinizi bilin
Tuncay Özkan sahibi olduğu kanalda ailemle ilgili ağza alınmayacak laflar ettiğinde Cumhuriyet Yazarı Hikmet Çetinkaya başını masaya eğip kıs kıs gülüyordu. Yine aynı kanalın internet sitesinde sinkaflı küfürler birbirini izliyordu.
Bir meslektaşım çıkıp “edep yahu” deyip tek satır laf etmedi, sadece güldüler.
Nihal Bengisu
Karaca, Zaman’dan ayrılıp Habertürk’e
transfer olduğunda, “şöhret olmak için her şeyi yaptı” diyerek bel altından en adi yazılar kaleme aldılar.
Mehmet Metiner, Taksim’de Tarık Akan’ın tacizine uğrayıp
hakaretlere uğradığında, sadece dalga geçtiler.
Hazindir; 32. Programı’nda ne hikmetle çıkarıldığını anlamadığım kadın yazarın hakaret,
iftira ve aşağılayıcı lafları karşısındaki “Sokak kadını ağzıyla konuşarak tartışamayız” sözümü “
sokak kadını dedi” şeklinde çarpıtarak saldırıya geçtiler.
Dün suskun kalan namus bekçilerinin bugünkü tepkisinin sebebi malum...
Oysa, ifadem, çirkin üsluba
itiraz ve uyarıydı. Bunu bile fazla gören varsa, o zaman yumruğu savurmadan önce düşüneceksin.
Habertürk’ün kadın yazarına da hatırlatayım; Ajan lafları senin genel yayın yönetmenine söylenseydi, nasıl bir cevap alırdı, arşive bak görürsün.
Daha önce ilan ettim, tekrarlıyorum; Kim haddini aşarsa misliyle karşılık alır.