Gizli
kamerayı
Baykal’ın “çalışma ofisine” kim koydu? Bilmiyoruz... Bunu MİT ortaya çıkaracak...
CHP’li Yılmaz Ateş’e göre, “Baykal’a suikast” iddiasıyla “
kaset” arasında bağlantı var.
Biraz zorlama bir bağlantı olmuş ama şöyle diyor Ateş: “
Suikast haberiyle ilgili olarak 7 Mayıs’ta Emniyet’e gidecektim. O gece Deniz Baykal’ın kaseti internete verildi. Net olarak Sarıgül verdi diyemem ama bütün veriler bunu gösteriyor.”
Kamerayı koyan bilinmiyor... O halde görüntüleri Sarıgül’ün sızdırdığına ilişkin bilgiler var...
Öyle mi?
Hazır taraflar mahkemenin yolunu tutmuşken, Ateş bildiği her şeyi kamuoyuyla paylaşsın.
Ne tür verilermiş bunlar, görelim.
Hem, Sarıgül’ü “olağan
şüpheli” ilan etmek aculluğu da nerden çıktı? Adamcağızın yolu ayrı, partisi ayrı... Yaklaşan kurultayla da uzaktan yakından alakası yok. Baykal’ı alt etmek için neden
tetikçi kiralasın? Neden köşeye bucağa gizli kamera yerleştirsin? Biraz ayıp olmuyor mu?
Fakat, benim nazarı dikkatimi, daha çok, “Baykal
istifa” korosu çekti.
Hayır, muarızlar değil...
Düpedüz Baykal destekçileri ve yandaşları bunlar...
İlk günün şokuyla, “alçaklar, “haysiyetsizler”, “
özel hayat suikastçileri” filan gibilerden laflar ettiler, “dinci” diye yaftaladıkları basını suçladılar, kendilerince işin içinde cemaat bağlantısı filan aradılar, anti
Ergenekon cepheye laf soktular ama, ikinci gün pıtrak gibi döküldüler:
Baykal istifa...
Zaten Baykal’la olmuyordu, CHP “
laiklik” hassasiyeti yüksek dar bir çevreye kendini hapsederek marjinalleşmiş, giderek
iktidar hedefinden uzaklaşmıştı. Bu istifa, ola ki, CHP’deki değişim taleplerini öne alır, ihtiyaca uygun bir
lider adayının çıkmasını sağlardı.
Kasetten ekmek çıkarmak isteyenlerin yaklaşımı bu yönde...
Belki de bu vesileyle çok istenen ve arzulanan Kemal Kılıçdaroğlu’nun önü açılırdı.
Olamaz mı?
İyi de, meseleye “faydacı” yaklaşmanın yeri ve zamanı mı?
Bir insanın özeline giriliyor, bütün gizli halleri ortaya dökülüyor, kamuoyu önünde rezil kepaze ediliyor; dahası, üçüncü şahıslardaki pornografik merak gıdıklanıyor, “muvafıklarımız” CHP’ye lider
arama derdinde.
Meseleye “faydacı” yaklaşanlardan biri de, değerli saz sanatçısı ve yönetmen
Zülfü Livaneli.
Bir de iddiası var: Kamera sekiz yıl önce yerleştirildi oraya.
Kendisi anlatsın: “Sekiz yıl önce gizli eller, bir odaya kamera yerleştiriyor, insanların en mahrem anlarını videoya çekiyor. Sonra bu kaseti sekiz yıl boyunca saklıyor; belki
şantaj için kullanıyor ve zamanının geldiğine karar vererek piyasaya sürüyor.”
İlginç değil mi?
Devam ediyor Livaneli: “Mantığım bana bu işi AKP’nin ya da ona yakın çevrelerin yapmadığını söylüyor. Ya CHP’ye yakın bazı çevreler sızdırdı bu kaseti ya da CHP’de değişim isteyen bazı uluslararası güçler. Çünkü önümüzde kurultay var. Kasetin zamanlaması 14 ay sonraki seçimle değil, bu ay içindeki kurultayla ilgili.”
Mantığı böyle diyor, duyguları ise olayı lanetliyor.
İyi de, kameranın sekiz yıl önce oraya yerleştirildiğini nerden biliyor?
Belki de şunu demek istiyor: “Keşke o görüntüler sekiz yıl boyunca saklanmasaydı da, partideki değişim talepleri öne alınsaydı.”
Böyle olsaydı, maazallah belki de Livaneli bugün Başbakandı.