On gün sonra, 17
Mayıs 2006'daki
Danıştay saldırısının 4. yıldönümü. Geçen yıl
dava,
Ergenekon davası ile birleştirilmişti. Bu karar,
Cumhuriyet tarihinin en önemli yargı duruşudur.
Onun için, bu yıldönümünde,
Yargıtay ve Danıştay başkanları ile
HSYK başkan vekilinin konuşmalarını çok merak ediyorum. Danıştay 2. Dairesi'ne 17 Mayıs 2006 günü yapılan saldırıda, üye Mustafa
Yücel Özbilgin hayatını kaybetti. Halen Danıştay başkanı olan
Mustafa Birden ve 3 hâkim yaralanmıştı. Saldırgan
Alparslan Arslan, bir polis memurunun dikkati ve kahramanlığı sayesinde yakalandı. İlk tepkiler, bir düğmeye basıldığını, daha önce gördüğümüz tertip ve provokasyonların, aynısıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyordu.
Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, saldırıdan birkaç saat sonra; "Bu, aslında laik Cumhuriyet'e yapılan bir saldırıdır. Bu saldırıya neden olanlar (
AK Parti'yi kastediyor.) davranışlarını yeniden gözden geçirmelidirler." dedi.
CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal; "Türkiye'de siyasete kan bulaşmıştır." tahrikini yaptı. Dönemin Danıştay Başkan Vekili (
Emin Çölaşan'ın eşi)
Tansel Çölaşan; "Saldırgan, 'Allah'ın askeriyim, Allahü ekber' diyerek ateş etti." diyerek yangına körük salladı. (Bu ifadeler, saldırıya maruz kalan Danıştay üyelerince ertesi gün yalanlandı.) Başta
Hürriyet gazetesi,
Milliyet, malum medya, gazete ve televizyonlarda, laik kesimi sokaklara dökmek için insafsız yayınlar yaptılar.
Danıştay saldırısının davası,
Ankara 11. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde görüldü. 13
Şubat 2008'de,
mahkeme sanıkları cezalandırdı. Gerekçeli kararda, cinayetin '
türban düzenlemesi' sebebiyle gerçekleştirildiği söylendi. Ayrıca, kararda, "Ergenekon
terör örgütüyle, Danıştay saldırısı arasında bir bağlantının bulunmadığı" ileri sürüldü.
7
Ekim 2008'de,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkemenin kararına
itiraz etti. Ergenekon soruşturmasına ait tüm
belge ve beyanların getirtilerek yeniden bir karar verilmesini istedi.
16
Aralık 2008'de, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 8 sanık hakkında Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen kararı oybirliğiyle bozdu. "
Ergenekon davası ile bu dava arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunun iddia edilmiş olması karşısında, öncelikle davaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunduğuna" işaret edildi.
20
Nisan 2009'da, yeniden görülmeye başlanan Danıştay davasının ikinci duruşmasında, Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi, ilk kararında ısrar etmeyerek, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin verdiği bozma kararına uydu. 3
Ağustos 2009'da,
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birinci Ergenekon davası ile Danıştay üyeleri ve Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik saldırıya ilişkin davanın birleştirilmesine karar verdi.
Yargının vicdanının, kendi arkadaşlarının katledilmesini kabullenmediğini görüyoruz. Bu çok önemli bir duruştur. Evet, hâlâ yargı içinde, Ergenekon davasının saptırılması, sulandırılması, bulandırılması, örtbas edilmesi için direnenler vardır. Ama dikkat ediniz,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz etmese, Yargıtay 9. Dairesi, birleştirme talep etmese ve ilk mahkeme ile İstanbul 13. Ağır Ceza, yeni durumu kabullenmese, Ergenekon davası özünü kaybederdi. Birleştirme olmasaydı, davanın geleceği de tehlikeye girerdi.
İkincisi, Ergenekon davası, yani devlet içindeki kirli ve kanlı yapılardan kurtulma ve Türkiye'nin demokratikleşmesi davası, bir AK Parti projesi değildir. Cuntacılara rağmen, devletin içindeki dürüst, vicdanlı gerçek vatansever insanlar harekete geçmiştir.
Ordu,
emniyet ve yargıdaki bu hasret kaldığımız duruş, alternatif medyadaki
yiğit duruş, Ergenekon davası için en büyük teminattır.
Dileriz, diğer medyadaki dürüst ve vicdanlı insanlar da, kendi arkadaşlarının katledilmesini kabullenmeyeceklerdir.
Bana çok soruluyor: "Bu işin sonu nereye varır?
Anayasa değişikliği,
referandum ne olur?" Ben her defasında, "Türkiye'yi, milletimizi ve insanlığı parlak bir gelecek bekliyor." diyorum.