Turkcell Süper Lig’de son maçın bitiş düdüğü henüz çalınmadı ama, bir mucize olmazsa, Portekizli Ariza
Makukula sezonu “gol kralı” olarak kapatacak. 27 maçta 20 gol atan Kayseri
sporlu
futbolcunun en yakın rakibi, 13 golle ikinci sıradaki Gaziantepsporlu Da Silva...
Beşiktaşlı
Bobo da çoğu zaman
takımı adına hayal kırıklığı yaratmasına rağmen 12 golle üçüncü sırada. Galatasaraylı Milan
Baros ile bir golcüden daha fazlası demek olan
Fenerbahçeli
Alex de Souza’nın 11’er golü var.
Golcülerin dışında çoğu takımın kimliğini belirleyen orta alan ve
savunma oyuncularında da
yabancıların ağırlığı kesinlikle yadsınamaz durumda.
Lugano, Neill,
Sivok,
Ferrari,
Ernst,
Alanzinho bunlara örnek olabilir. Tabii ki kendisini her zaman forvet olarak tanımlayan Alex’in de orta alanda en başarılı oyuncu olduğu ortada.
Türkiye’de yabancı
futbolcular, başarının
altın anahtarı olarak görülüyorlar. Bu ön kabulü reddeden
Bursaspor, elindeki yabancılardan az sayıda yararlanarak
şampiyonluk mücadelesine yeni bir derinlik katıyor.
Bursaspor’a rağmen yabancılarla ilgili genel kabul, hayal kırıklıkları yaşansa da pek değişmeyecek gibi.
Türkiye’de yerel kabuklarını kırarak global
rekabetin içinde yer almak isteyen
takımlar, ister istemez yabancıya yöneliyor. Yabancı kontenjanındaki sınırlamalar (6+2 gibi) salt Türk olduğu ya da
Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıdığı için sınırlı sayıdaki yetenekli oyuncunun inanılmaz rakamlarla
transfer kahramanı olmasına yol açıyor.
Ayhan Akman 8,5 milyon dolar,
İsmail Köybaşı 6,5 milyon euro,
Mehmet Topuz 9 milyon euro... Dünden bugüne uzanan
rekor maliyet örnekleri. Bu
futbolcular, global rekabette yer alacak
yerli yetenekler olduğu ve sayıları da bir elin parmaklarını geçmediği için süper lüks maliyetlerle formalarını değiştirdiler.
Çözümleyici yaklaşımlar
Sergen Yalçın da böyle bir dönemin çok özel örneği... Süper yetenekli solağımız, kendini hiç zorlamadan, geliştirmeden arz talep kurallarına uygun biçimde istediği fiyatlarla dört büyük kulübün formasını giydi.
Bu sezon Süper Lig’de yer valan oyuncu sayısı 154... 49 ülkeden gelen
yabancı oyuncuların yerli oyunculara oranı, yüzde 29.7...
Endüstriyel liglere bakacak olursanız, yabancı konusunda o kadar da endişelenmememiz gerekiyor.
İngiltere Premiership’te yabancı oranı yüzde 63,6...
İspanya La Liga’da 174 yabancı oyuncu, yüzde 35,8’lik bir oranla top kovalıyor.
İtalya Serie A’da 232 yabancı oyuncu var. Oranı yüzde 41,5...
Almanya Bundesliga’da sayı 263, oran yüzde 49...
Fransa Ligue 1’de 233 yabancı, yüzde 41,8’lik bir yer tutuyor.
Yine de en başta Fenerbahçe olmak üzere, büyük kulüplerimiz yabancı sayısındaki sınırlamanın uluslararası rekabette (
Şampiyonlar Ligi gibi) kendilerince bir engel olduğu görüşünde. Galatasaray’ın salt kontenjanı ayarlamak için başarılı golcü Shabani Nonda’yı göndermek zorunda kaldığını da unutmayalım. Beşiktaş ise kimi
kiralık, kimi dondurulmuş durumda 11 yabancı oyuncuya sahip... 6+2’ye sığamayan
siyah-beyazlılar, ironik biçimde Portekizli Quaresma’nın peşine düşmekten de geri durmuyorlar.
Üst düzey zirve takımlarının yabancı ihtiyacı süreklilik ve artış gösteriyor. Çünkü piyasada yeteri kadar yerli yetenek yok. Orta ve alt kademedeki kulüpler ise sınırlı hedeflerine uygun olarak daha az sayıda yabancıyla, daha çok yerli futbolcu oynatabiliyorlar.
Bu durum, yabancı tartışmasına soğukkanlılıkla bakarak, daha çözümleyici yaklaşımlara yönelmemizi gerektiriyor.
Sayı sabitlenmeli
Spor araştırmacısı ve
Londra Üniversitesi’ne bağlı Birkbeck College’de endüstriyel spor konusunda yüksek
lisans çalışması yapan dostum
Tolga Şenel, yabancı konusunda farklı bir çözüm arayışında.. Şenel, Türkiye Futbol
Federasyonu’nun her takım için eşit olarak (örneğin 6) yabancı sayısını belirlemesini, ligde yer alacak toplam yabancının 108’le sabitlenmesini öneriyor. Şenel’in önerdiği sistemde yabancı hakkının kulüpler arasında satılabilmesi en önemli anahtar. Örneğin kadrosunda dört yabancıyı yeterli görüp planlamasını ona göre yapan bir kulüp, artan iki yabancı hakkını başka bir kulübe satabilecek. Elbette bu alım satım ya da devir ilişkisinde federasyonun hakemliği ve önceden belirlenmiş ücretler söz konusu olmalı. Bu devir hakkı için alınacak ücretin bir bölümü de federasyonun eğitim, altyapı geliştirme gibi fonlarında değerlendirilebilir.
Yabancı sayısını sınırlamak yerine toplam sayıyı sabitleyerek devir hakkını oluşturmak, kanımca daha çözümleyici olabilir. O nedenle Tolga Şenel’in çalışmasının çok yararlı olduğunu düşünüyorum..
Bakalım, kulüplerimiz, federasyon ve futbolcular derneğimizin yaklaşımı ne olacak?
Buca, Buca’dır!
Çocukluğumda,
İzmir’in iki güzel parçası büyülerdi beni...
Şimdilerde çoğu apartmana dönüşmüş olan koyu ve serin gölgeli dev ağaçlarıyla
İngiliz Bahçesi...
Bir de Buca...
O
masal beldesi artık o kadar uzaklarda ki, gitsem de bulamam oraları... O uzun yürüyüşleri yapamayacak kadar yorgunum, bir... Kooperatiflerin, sitelerin inşaat furyası ile o yeşilin kaldığını da pek sanmıyorum, iki!
Yine de içimi ısıtıyor Buca...
Çünkü
Bucaspor gibi
marka bir takımla Süper Lig’e geliyorlar. Bu hafta Erciyesspor’u yenerlerse, doğrudan buyur ola!... Aksi bir şey olursa da, playoff garanti...
Bucaspor, Dr.
Mehmet Bektur gibi örnek bir başkanın yönetiminde, uzun ve sabırlı yatırımlarla, planlamalarla bu noktaya gelmiş... Teknik Direktör
Özcan Kızıltan ve futbolcuları, inanılmaz bir
dayanışma ve özveri örneği sergiliyorlar.
Ama Bucaspor’la ilgili en güzel haber,
Nike Premier Cup’a katılan Bucaspor U-15 takımının
Avrupa Şampiyonluğu... Danimarka’dan Kupa ile dönen Bucalı gençler, yakında Dünya Kupası’na da katılacaklar.
Bucaspor’un yolu aydınlık.
Öte yandan şimdi
Altay,
Göztepe ve Karşıyaka’nın rekabet yanlışları yüzünden yıllardır uzağında kaldığı Süper Lig’e Bucaspor geliyor ya, tartışmalar başlamış... Bucaspor adının önüne İzmir gelmeliymiş.
Başkan Bektur, pek sıcak ve hevesli bakmıyor bu öneriye... Böyle bir talebin değerlendirmesi için İzmir’in Bucaspor’a elle tutulur
destek vermesi gerektiğini de söylüyor.
Bana kalırsa Buca, Buca’dır. İzmirlilerin Bucaspor’u sevmesine bir engel yok.
Bırakın, benim masal bahçem kendi adıyla kalsın!