Aralarında senatörlerin de bulunduğu bir grup Amerikalı ile konuşurken, en çok
Türkiye'nin
İran siyasetini merak ettiklerini gördüm.
Ortadoğu'daki birçok
Müslüman ülkenin nükleer İran konusunda Batı ile aynı endişeyi paylaştığı ortamda, Türkiye'nin İran siyasetini anlamakta zorlanıyorlardı. NATO üyesi, Amerika'nın 60 yıllık müttefiki ve AB üyesi olmak isteyen Türkiye'nin, İran karşısında Batı'nın yanında yer alması gerektiğini düşünüyorlardı.
Oysa Türkiye,
Güvenlik Konseyi üyesi sıfatıyla
Brezilya ve Çin'le birlikte İran'a karşı daha ağır yaptırıma karşı çıkıyor ve bu tutumunu bizzat
Başbakan Erdoğan'ın ağzından dile getiriyordu.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, diplomatik çözüm için
Tahran ile Batı başkentleri arasında mekik dokuyordu.
Bazıları, Türkiye'nin bu
politikasını AK Parti'nin İslami köklerine
bağlama taraftarı. Hatta AK Parti'nin nükleer İran fikrine sıcak baktığını iddia edecek kadar ileri gidenler bile yok değil. Halbuki Türkiye'nin bu konuda bir devlet politikası var. Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan dahil, AK Parti'nin önde gelen isimlerinin paylaştığı bu politika, sık sık kamuoyuyla da paylaşılıyor. Buna göre Türkiye, nükleersiz bir Ortadoğu istiyor. İran'ın nükleer
silah elde etmesine karşı; bunun bölgede dengeleri sarsacağını ve silahlanma yarışına yol açacağı görüşünde.
Başbakan Erdoğan, İran'ın nükleer silah elde etme ihtimaline karşı çıkan Batı'nın, nükleer silah sahibi
İsrail'e ses çıkarmamasını her fırsatta eleştiriyor. Zira İran,
Nükleer Silahların Önlenmesi Anlaşması'na (NPT) taraf iken ve aksatarak da olsa yükümlülüklerini yerine getirirken İsrail, NPT'ye taraf bile değil. Erdoğan, nükleer silah sahibi ülkelerin başkalarına bunu yasaklamaya kalkmasını da tezat görüyor. Tabii, bu eleştirilerin dozu arttıkça, sanki Türkiye'nin İran'ı himaye ettiği gibi bir görüntü çıkıyor.
Ankara'nın bir kaygısı daha var. O da İran'ın önünü kesmek için barışçıl
nükleer enerji teknolojisine getirilecek sınırlamaların, belli ülkelere
bağımlılık getireceği endişesi: Nükleer enerji kullanabilirsin, ama santralini biz yaparız. Hammaddeni bizden almak zorundasın. Bu yüzden Türkiye, İran'ın nükleer silah elde etmesinin barışçı yolla önlenmesi konusunda Batı'nın yanında. Ama nükleer enerji tekelciliğine karşı. Ayrıca İran konusunda Türkiye bir
Kanada veya
Fransa gibi değil. İran, 4 asırdır sınırımızın değişmediği tarihî komşu;
Rusya'dan sonra ikinci büyük enerji tedarikçimiz; Orta Asya'ya açılan en önemli kapı; önemli ticaret ortağı; PKK'ya karşı mücadele ve Irak'ın bütünlüğü gibi konularda kritik önem taşıyan bir ülke. Yıllar boyu komşularıyla gerilim siyaseti izleyen ve bunun acı tecrübelerini yaşayan Türkiye'nin en son isteği, İran'ın bir istikrarsızlığa sürüklenmesi olur.
Tabii bütün bunlar, önemli bir aktör olarak İran'ın da Türkiye'ye ve bölgeye karşı sorumlulukları olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Krizin
diyalog yoluyla aşılması için ortaya konulan ve Türkiye'nin de yardımcı olmak için kolları sıvadığı en ciddi önerilerden biri olan 'nükleer swap' formülüne karşı Tahran'ın bir günü başka güne uymayan tutumu kaygı verici. Formüle göre, İran'ın elindeki 1.200 kg'lık zenginleştirilmemiş uranyumu Rusya ve Fransa'ya vermesi, onların da bunun karşılığında nükleer santralde kullanılacak kapasitede yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyumu İran'a vermesi öngörülüyor. Bu teklife karşı İran'ın cevabının ne olduğunu takip etmek bile imkânsız.
18 Kasım'da öneriyi reddettiğini söyleyen İran
Dışişleri Bakanı Muttaki, 12 Aralık'ta formülün masada olduğunu duyurdu. Değişim yeri olarak da
Basra Körfezi'ndeki Kiş Adası'nı önerdi.
4 gün önce, dini lideri Hamaney'in
dış politika başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, İRNA'ya yaptığı açıklamada, nükleer
yakıt takasına kesinlikle karşı olduklarını söyledi. Halbuki
pazartesi günü, New York'taki NPT zirvesine katılan Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, takasa sıcak baktıklarını söylemekle kalmadı; bu teklifin Batı'ya değil, kendilerine ait olduğunu vurguladı.
Başta Davutoğlu olmak üzere İran'la müzakere eden herkese bol
sabır dilemeli. Çünkü sadece nükleer gibi zor bir konuda uzman olmaları yetmiyor; Acem pazarlığında da usta olmaları gerekiyor...