Bir gün, “Transfer etmek için adını duyunca herkesin ‘Ooo’ diyeceği,
taraftarların karşılamak için havaalanına
akın edeceği, büyük liglerde oynamış, tecrübeli bir dünya yıldızı getireceksin. Fark yaratacak. Gençlere örnek olacak. Liderlik edecek.
Hagi gibi olacak !..
Ertesi gün, “Hiçbir ligde hiçbir
takımda dikiş tutturamamış,
emekli olmaya yüz tutmuş adamları getiriyorsun, milyonlar veriyorsun. Ne yapıyorlar bu paraları hak edecek? Onun yerine takım oyunu oynayacak, kendini kanıtlamak için uğraşacak, yetenekli, koşan, ısıran, gelecek
vaat eden
oyuncuları bulacaksın, getireceksin, sen keşfedeceksin..”
Daha da ertesi gün, “Kim bu Giovani dos
Santos? Daha önce ne yapmış? Gençmiş!
Arda genç değil mi? Sabri genç değil mi? Kendi gençlerine şans vermeden olmaz bu işler. Ha, Kewell gibi, kendini kanıtlamış, takıma tecrübesiyle katkıda bulunan adamı bul, getir, amenna..”
Ha?
Zıt Erenköy!
Bir gün, “Yabancı oyunculara verilen paralara acıyorum... Onlar oynadığı için bizim çocuklar kenarda oturuyor.. Bizimkilerin üç katı paraya
imza atıyor, sözleşmeleri sağlam olduğu için paralarını tıkır tıkır alıyorlar. Takım kazanmış, kaybetmiş, umurlarında değil. E dün gelmiş adama nasıl anlatacaksın karşısındakinin ezeli rakibin olduğunu, derbinin ruhunu?..”
Sanırsın, kendileri
teknik direktör olduklarında takımlarında
yabancı oyuncu oynatmayacaklar.
Oysa o zaman da, “Yabancı sayısı serbest bırakılsın. Yerlilerin fiyatları kalitelerine göre çok yüksek. Yabancılar profesyonel. Nerede duracaklarını biliyorlar. Bizimkilerde kademe anlayışı yok. Özellikle defansa yabancı şart.”
Murat
Şahin telefonla bağlanınca...
Bir gün, “Yardımcı antrenör dediğin nedir? Antrenmanda
forma taşır, koni yerleştirir, hepsi bu.”
Ertesi gün, kovulan yardımcı antrenör, eski bir
arkadaş olunca, “Yardımcı antrenör çok önemlidir. En az
teknik direktör kadar önemlidir.”
Nasıl yani?
İşte öyle!..
Bir gün, “Ezeli rakibi
şampiyon olmasın diye
Galatasaray Bursa’ya yatacakmış. Bu rezalet, bu ahlaksızlık, bu
futbola
hakaret...”
İki hafta sonra,
Lazio taraftarı ezeli rakipleri Roma şampiyon olmasın diye
Inter ’i destekleyip, yedikleri golleri çılgın gibi alkışlayınca, “İşte asıl ezeli
rekabet bu... Boşuna mı adamlar dünyanın en büyük üçüncü derbisi? İşte bir futbol rengi, bir futbol hikâyesi daha... ”
Sezon başından bu yana
Barcelona öyle uçuyor, böyle kaçıyor,
Messi uzaylı,
Guardiola ermiş,
Nou Camp mabed, oynanan futbol şiir...
Barcelona Inter’e yenilince, “Barcelonalı oyuncular çok ağlak, yere düşen kalkmıyor... Guardiola oyunu okuyamadı... Inter
savunma futbolu nasıl yapılır
ders verdi...
Mourinho bir dahi...
Iniesta yokken Messi bir hiç... ”
Dün, “Dünyanın bütün kalecilerini getirin, Murat Şahin’in yediği o golü gösterin.
Emin olun hepsi soru işareti ile karşılayacaklardır.”
Murat Şahin pat diye telefona bağlanınca sadece, “Hatalı bir gol yediğini kabul ediyor musun?..”
Dün, “
Bobo hafta boyunca
penaltı çalışmış.
Mustafa Denizli de bunu garipsemiş. Bobo,
Alex ’in yakın arkadaşı bıdı bıdı..”
Yahu, Bobo’nun arkadaşlığı platonik mi? Alex neden yakın arkadaşına gol attı, bak işte orası tam belli değil..
Yeni futbol kültürü...
Bu topraklarda futbolla ilişkili insanların, yorumcu, taraftar, teknik direktör fark etmiyor, beyanatları aynı bu tatta seyrediyor. Kim ne diyorsa, ertes gün külliyen tersini söyleyebiliyor. Bir futbol kültürümüz yok diyoruz ama sadece kendi ligimizi değil, dünya üzerindeki her maçı, kendi futbol klişelerimizle yorumlayabiliyoruz artık...
Guardiola adam değilse, biz ne yapalım ki?!