Tam tamına bir haftadır yazılıyor, söyleniyor, dillendiriliyor: “
Anayasa değişikliğini ve demokratik açılımları engellemek isteyen devlet ve
PKK içindeki
Ergenekon uzantıları...
...
Türkiye’yi kaosa sürüklemek için
işbirliği yapıyor. O nedenle Türkiye’nin değişik bölgelerinde eylemler düzenleyerek tansiyonu yükselterek, iktidara geri adım attırmaya çalışıyorlar.”
Söylenen bununla da kalmıyor, isim isim provakasyona
hedef olabilecek adresler de sıralanıyor.
Dahası da var...
İstihbaratın daha da fazlasını bildiği ve bunu “ilgili mercilere” ilettiği de vurgulanıyor.
Peki, ne oluyor?
Hiç bunlar söylenip yazılmamış, dillendirilmemiş gibi “plan” işliyor...
Göz göre göre askerimiz subayımız katlediliyor.
***
Önce, geçen Pazartesi Giresun’daki saldırı ile start veriliyor.
Ardından
Tunceli’nin
Nazımiye ilçesi
Sarıyayla Jandarma Karakolu basılıyor... Karakol Komutanı Astsubay Jandarma Kıdemli Başçavuş Hasan Özüberk’in de aralarında bulunduğu dört askerimiz şehit düşüyor, ikisi ağır yedi askerimiz de yaralanıyor.
İşin vahameti, “gece 23.00 sularında başlayıp sabah saatlerine kadar süren çatışmaya, havanın sisli ve yağışlı olması nedeniyle askeri helikopterler ve takviye birliklerin yardıma gidemediği açıklanıyor.”
Tüm Türkiye dağlanıyor...
Bu kez şehit haberi
Lice’den geliyor...
Diyarbakır Lice Abalı Jandarma Karakolu’na uzun namlulu silahlarla yapılan saldırı sonucu 29 yaşındaki
üsteğmen Ahmet Altunoğlu şehit oluyor, bir askerimiz yaralanıyor.
Saldırganların, karanlıktan istifade ederek dağlık bölgedeki
karakola yaklaştıkları söyleniyor.
***
“Karakollar kendini koruyamayacak ise neden oralara yapıldı” diye sorarsan...
1984 yılından beri şiddetle uğraşan bir ülkede “anonslu cinayete dönen bu saldırılar aynı zamanda bir aczin ifadesi değil mi” diye şehit düşen evlatlarımıza yanarsan...
Haddini çok aşan
Genelkurmay Başkanı’ndan gelen “
hain mütareke basını” türü sövgülerle...
Ve, “karakollar kendini koruyacak güçte ama hava koşulları kötüydü. Bir tek silahlı helikopter sağlanamadı” türünden
akıl dışı açıklamalarla karşılaşıyorsun.
Sanki orası Tunceli değil
Antalya.
Karakolu kurarken “hava koşullarının çok kötü olabileceğini, helikopterin kalkamayacağını” kim, neden
hesap etmiyor?
“Askeriyenin döşediği mayınla” erlerimizin öldürülmesine sus, karakolların basılıp insanlarımızın şehit edilmesini “hava şartlarına” bağla, “ne oluyor” diyene utanmadan “mütareke basını” de.
Vesayete fazla alışınca, demokratik sorgulamaya da
küfür ve
hakaret kalıyor.
***
Aslında
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan tüm yaşadıklarımızı dünkü grup konuşmasında tek cümle ile anlatıyordu:
“Dün gece Lice’de, önceki gün Tunceli’de askerimize kurşun sıkan zihniyetle Taksim’de 33 yıl önce kurşun sıkan zihniyetin arasında bir fark yoktur.”
33 yıl önce Taksim’de kurşun sıkan zihniyetin “elemanı” kimdi?
Dün yazdım, Ergenekon İddianamesi’ne göre “
Binbaşı Alaattin Sezginkurt”...
İddianamede yer alan belgede Sezginkurt’un 1
Mayıs katliamına katılmak için
Samsun’dan geldiği belirtiliyor, “görevli bulunduğu Samsun Sıhhiye Taburu’ndaki görevini bırakarak Sheraton Oteli’ndeki Kontrgerilla karargâhında bulunduğu tespit edildi” deniliyor.
Taksim’de toplanmış insanların üzerine ateş açarak 37’sini gözünü kırpmadan öldürmek nasıl bir şey?
Başbuğ, sağı ve solu kabul edilemez bir biçimde suçlayacağına bu iddiaları yanıtlasa ve o sırada da polemik yapmak istiyor ise şu sorunun cevabını düşünse:
“Acaba İngilizler bu ülkeye bu kadarını yapmış mıydı?”