Bazen bir tek olaya odaklanarak gerçeğe yaklaşmak mümkün. Kimin taklalar atarak suret-i haktan göründüğünü, kimin samimi davrandığını ve tabii sağ gösterip sol vuranların neyin peşinde olduğunu, bazen bir tek örnek size ayrıntısıyla anlatabilir.
Eşi,
emekli Tümamiral
İlker Güven için "TSK'daki köstebek" dedikten ve peş peşe
suçlamalarda bulunduktan sonra, bu
aile kavgasına basının gösterdiği ilgiden söz ediyorum.
Medya, bıçakla kesilmiş gibi ikiye ayrıldı.
Ergenekon'a uzun süre direnen,
Danıştay suikastını ve
Cumhuriyet bombalarını ağzına almayan medya, mal bulmuş mağribi gibi bu olayın üzerine atladı. Manşet ve sür
manşetlerden, emekli Tümamiral'in eşi Sunahanım Güven'in
casusluk,
hırsızlık, sahtekârlık faslından sıraladığı suçlamaları ayrıntısıyla verdi. Ayrıntı çok olunca hikâye uzuyor; uzayınca müşterisi çoğalıyor. Tümamiral düzeyinde donanmada görev yapmış biri için çok fazla suçlama var. Detayların her biri, askerlik mesleğinin itibarına indirilmiş ağır
darbelerden oluşuyor.
Başta
Zaman Gazetesi olmak üzere, başından beri Ergenekon ve askerlerin bulaştığı çete örgütlenmeleri konusunda çok hassas, dikkatli ve tavizsiz yayınlar yürüten medya organları ise, bu olaya değer vermedi ve gündeme taşımadı. Gazetemiz sadece emekli Tümamiral'in suçlamalara
cevap niteliğindeki basın toplantısını haber yaptı.
Sebep, hepimizin paylaşması gereken sağduyu. Her ne sebeple olursa olsun, kocasından intikam alma peşinde olan bir kadın,
tümamiral düzeyine gelmiş bir askerin casus olduğunu iddia ediyor. Suçlama çok ağır. Karı-koca birlikte hayatı paylaşırlar.
Asker eşleri daha fazlasını. Medya ise sorumlu davranmalı. Bir kıskançlık hikâyesinin peşine düşüp askerleri töhmet altında bırakırken kılı kırk yararcasına dikkatli olmak gerekmez mi?
Emekli Tümamiral İlker Güven, eşinin "
Harp Okulu'ndan bir iş "bağlamaya" çalıştığı" iddiasına cevap verirken, tarihe çok önemli bir
kayıt düşüyor: "Uyduracak bir şey bulamayınca bunları söylemiş. Harp Okulu'na iş almak için başvurduğum iddiası da
komik. Askerin adının yerlerde süründüğü bir dönemde askerden iş alacak babayiğit var mı?" Demek ki içinde yaşadığımız dönem "askerin adının yerlerde süründüğü" bir dönem. Bir tümamiral söylediğine göre, bu ifadeyi ciddiye almalı ve üzerinde dikkatle durmalıyız. Peki sorumlusu kim? Askerin itibarı neden yerlerde sürükleniyor?
Bir eşin kıskançlık krizlerini, manşetlerde haber yaparak günlerce kamuoyuna taşıyanları, bir tümamirali yargısız "vatan haini" ilan edenleri ilk sıraya yerleştirmek gerekmez mi? Ya bu konuda kimin sorumlu ve dikkatli davrandığı, askerin itibarına kimin değer verdiği ortada değil mi?
Askerin itibarını, darbe yapmak için çete kuranlar ve kendi halkına suikast planları yapanlar yerlere serdi. Bu itibarı iade etmenin tek çaresi, "gerçek asker"le "sözde asker"i birbirinden ayırmamızı mümkün kılacak şeffaf bir iklimin oluşması ve sadece suç işleyenleri koruyan ayrıcalıkların kaldırılması idi.
Askerî yargı ayrıcalıklarından kurtulup, bağımsız yargı önüne çıkacak cesareti olan bir askerin itibarını kimse zedeleyemez. Şaibeler ve karanlık ithamlar karşısında her şeyini denetime açan bir askerin itibarı ile kimse oynayamaz.
Anayasa'nın 144. ve 145. maddelerinde yapılan ve Meclis'te görüşülen iki değişiklik askerin yerlerde sürünen itibarını yeniden ayağa kaldıracak iki ciddi teşebbüstü. İhraçlar yargı denetimine tabi olunca, kimse bu ihraçların meslekî kıskançlığa, keyfiliğe ve ideolojik gerekçelere dayandığını düşünmeyecek. Diğer madde gereği, askerler topluma ve devlete karşı suçlardan hiçbir koruma görmeden bağımsız yargı önüne çıkınca, bizler ordumuzun itibarını düşüren "suç işleme ayrıcalığı"nın sona erdiğini düşüneceğiz.
Askerin itibarını kim ayaklar altına alıyor? Emekli Tümamiral İlker Güven'in başından geçen aile sorununu, askerlerin itibarını beş paralık etmek için kullananlar kimler? Peki ordu içindeki çetelere kol kanat gerenler ve suç bastıranlar nerelerde iş görüyor? Bu soruya önce gerçek askerlerin durup, sakin bir şekilde cevap araması gerekmez mi?