Hürriyet’in eski müdürü, “Boat That Rock” adlı filmden bahisle,
özgürlükleri ve “
radyo yasağı” meselesini gündeme getirmiş.
Eskiden
İngiltere ve
Avrupa kıtasında yayın tekeli devletin elinde olduğu için, özel radyolar yayınlarını Manş Denizi’nde, uluslararası sularda dolaşan gemilerden yaparlarmış.
Ertuğrul’muz da bu radyolardan, adı “Radio Caroline” olanını çok sever, transistorlu alıcısından sabahlara kadar pop
müzik ve
Beatles dinlermiş. Yıl 1966 mıymış, neymiş... Hey gidi günler...
İşte “Boat That Rock” adlı film, yani “Rock’n Roll Yapan
Gemi” Ertuğrul’umuzu alıp o “hey gidi” günlerine götürmüş.
Üşenecekler için (Ertuğrul’dan arak satırlarla) filmin kısa bir özetini sunayım:
Film 1966 yılında Manş Denizi’nden korsan radyo yayını yapan bir gemide yaşananları anlatmaktadır.
İngiliz hükümeti bir karar alır ve bütün korsan radyoları kapatır. Gece saat tam 24.00’te
yayın yasağı devreye girecektir. Radyo kanalının sahibi çalışanlarını toplayıp, “Kapatıyoruz” der.
Gece saat 23.55’ten itibaren en kıdemli DJ mikrofona çıkar ve İngiliz
halkına seslenmeye başlar: “Biz burada bir hayali gerçekleştirdik. Müziğin yarattığı özgürlüğü birlikte yaşadık. Artık sesimiz kısılıyor. Kapatılıyoruz. Ama insanlar müzik yazmaya, müzik dinlemeye devam edecek. Bu özgürlüğü bir gün mutlaka birlikte yeniden yaşayacağız. Şimdilik hepinize elveda...”
Sonra
kapatma için geriye saymaya başlar: “10, 9, 8, 7, 6, 5......ve sıfır.”
Ses kesilir.
Bütün İngiltere’nin gençleri ağlamaktadır. Bir özgürlük dönemi kapanmaktadır.
İngiltere 20 saniye sessizliğe gömülür. Ve...
Sonra o muhteşem ses yeniden patlar: “Naaaaaaahhhhh... Arkadaşlar durmuyoruz. Yayın devam ediyor, bize kimse mani olamaz.”
Ve arkasından Rolling Stones’un o muhteşem şarkısı infilak eder: “Let’s spend the night together... Geceyi birlikte geçirelim...”
İngiltere yeniden
rock’n roll’a başlar...
Ertuğrul’umuz bu hikâyeyi anlattıktan sonra şöyle bir “
bağlama” çekiyor. Noktasına virgülüne dokunmadan alıntılıyorum:
90’ların başında özel radyoları kapatmaya kalktıkları zaman “Radyomu istiyorum” diye bir yazı yazmıştım ve o söz özel radyoları isteyen milyonlarca gencin sloganı haline gelmiş, arabalara
siyah kurdeleler bağlanmıştı.
O da bizim iktidara, iktidarlara çektiğimiz büyük “Naaaaaahhhh”tı.
Bir
gençlik “naaahhhh” çekmeye başladığı zaman kimse mani olamaz.
Yaşasın rock’n roll...
Yaşasın müziğin iktidarı.
Bütün Türkiye’deki DJ arkadaşlar; bugün bizim günümüz. Özgürlüğün 20’nci yılındayız. Hadi bugün hep birlikte büyük bir “naaaahhhh” çekelim.
Kime mi?
Siz “Naaaaahh” deyin. El işaretine ihtiyaç yok... Adresteki zat, zatlar anlar... Mutlaka anlar. Çünkü anlayacakları tek dil odur...
Gördüğünüz gibi, Ertuğrul Özkök’müz yanına gençleri alarak, iktidarlara karşı “Naaaahhh” çekiyor. Gene kurnaz, gene “bedava tarafından” özgürlükçü, gene iş bilir bir tüccar.
Ben de diyorum ki: Sen hayatında kaç dakika, hatta kaç saniye, hatta kaç salise “özgürlükçü” oldun ki, bugün kalkmış tiranlara, buyurganlara, iktidarlara karşı “nah” çekiyorsun?
Bu konumu hak edecek ne yaptın?
Radyo yasağı için yazdığın kıytırık bir yazı dışında hangi bedeli ödedin?
Bu yazı, yalan haberlerle hayatını kararttığın, asker süngüsü altında durarak
sopa attığın insanlar nezdinde aklayacak mı seni?
Desteklediğin
darbeler ne olacak?
Kamuoyundan gizlediğin haberleri ne yapacağız?
Darbe örgütlerine verdiğin “örtülü desteği” nasıl tevil edeceğiz?
Hrant Dink,
Orhan Pamuk,
Ahmet Kaya triosuna yaptıklarını nasıl izah edeceğiz?
Bütün bunları “rock’n roll seven gençlere” nasıl anlatacağız?
Bir gençlik “nah” çekmeye başladığı zaman neler olacağını biliyorsun...
Bilmek iyidir.
Peki, bir halk “nah” çekmeye başladığı zaman “olabilecekleri”
hesap edebiliyor musun?