Hangi egemenlik?


Malûm, bugün ‘Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’... Dünyada çocuk bayramına sahip tek ülke olmanın mutluluğunu, eski bir Millî Eğitim Bakanı olarak en fazla yaşayanlar arasındayım. Çocuklar bizim herşeyimiz; varımız, yoğumuz, istikbâlimiz... Onları çok seviyoruz. Lâkin ‘Ulusal Egemenlik’, en az çocuklar kadar önemli. Daha doğrusu, çocukların da dahil olduğu bütün toplum için en önemli unsur ‘millî egemenlik’... 22 Nisan 1920 tarihinde, Mustafa Kemal Paşa tarafından ‘Heyet-i Temsiliye’ adına gönderilen tamim (genelge) ile bütün milletin, mülkî ve askerî makamların mercii, Büyük Millet Meclisi (BMM ) olarak ilân edilmiştir. 23 Nisan 1920 Cuma günü, namazdan sonra saat 13.45’te Büyük Millet Meclisi’nin ilk toplantısı başlamıştır. Büyük lider Atatürk’ün, birbirinden güzel vecizeleri içerisinde, bence en mânalısı ve değerlisi, ‘Hâkimiyet bilâ kaydu şart milletindir’ sözüdür. Bizim ‘demokrasi özürlü’ 1982 Anayasası’nda dahi ‘millet egemenliği’ çok bâriz bir şekilde vurgulanmıştır. Bu ifade, Anayasa’nın ‘Egemenlik’ matlaplı 6. maddesinde günümüzün Türkçesiyle, ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir’ şeklinde aynen yer almıştır. Bu hüküm, Anayasa’nın ve demokratik rejimin kalbi mahiyetindedir. Anayasa’nın, ‘Cumhuriyetin nitelikleri’ni düzenleyen 2. maddesinde ‘demokratik’ olma niteliği, ancak ‘Egemenlik’ maddesindeki hükümlerin uygulanmasıyla işlerlik kazanabilir. Ayrıca, Anayasa’nın ‘Başlangıç’ hükümleri içerisinde ‘millet iradesinin mutlak üstünlüğü’nün altı çizilerek, “Milletin iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı” belirtilmiştir. Buna göre, egemenliğin yegâne kaynağı ‘millet iradesi’dir. Halbuki 1982 Anayasası’nın 6. maddesinde, milletin, egemenliğini ‘yetkili organlar’ eliyle kullanacağı hükmü, antidemokratik yorumlara sebep olarak ‘millî irade’nin sınırlandırılmasına ve milletin egemenliğine ortak koşulmasına yol açmıştır. *** İnanan insanlar için ilahî güç ve takdir, elbette en üstün iradedir. Bütün semavî dinlerde müminler yaratanın hâkimiyetine inanırlar. Bu inanç, özellikle Orta Çağ Avrupası’nda ruhban sınıfının siyasî hâkimiyetine sebep olmuştur. Ancak, feodalitenin yıkılmasıyla monarşik hâkimiyetler devri başlamış ve daha sonra 1776’da Amerika’da ve 1789’da Fransa’daki siyasî gelişmeler, cumhuriyet rejimlerinin kurulmasını başlatmıştır. Atatürk, ‘Millî Mücadele’nin başlangıcından itibaren ‘Millî Hâkimiyet’ düsturunu mücadelesinin temel unsuru olarak görmüş ve mücadeleyi millete dayanarak zafere ulaştırmıştır. 23 Nisan 1920’de Ankara’da topladığı BMM’nin temelinde, ‘Kuvay-ı Millîye’ teşkilâtlarının, ‘Müdafaa-i Hukuk’ cemiyetlerinin, halk temsilcilerinin yer aldığı ‘Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin faaliyetleri bulunmaktadır. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasî temeli de ‘Millet Egemenliği’dir. Ne yazık ki, bu kadar sağlam ve demokratik temellere dayanan Cumhuriyetimizin 87 yıllık yönetiminde ‘Millî Egemenlik’ düsturunun genellikle geri plânda kaldığı ve millet iradesine dayanan demokratik rejimin bir türlü rayına oturtulamadığı görülmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, CHP’nin İttihat ve Terakki Partisi’nden örnek aldığı ‘Merkez-i Umumî’ tahakkümü görülmüş, özellikle ‘Şeflik Dönemi’nde ‘Millî Egemenlik’, yerini tek şefin dikta yönetimine bırakmıştır. 14 Mayıs 1950’de DP’nin iktidara gelmesiyle millî egemenlik teessüs etmişse de, 27 Mayıs 1960’da ‘Darbeler Dönemi’nin başlamasıyla millî egemenliğin ve millet iradesinin tekrar rafa kaldırıldığı ve sınırlandırıldığı görülmüştür. *** Türkiye’de millî egemenliğin/halk egemenliğinin başlıca üç düşmanı olmuştur: Bunlar, ‘bürokrasi’, yani atanmışların egemenliği; ‘militokrasi’, yani militarizmin egemenliği, askerî vesayet rejimi, ‘jüristokrasi’, yani hâkimlerin egemenliği, yargıçlar hükûmetidir. CHP jakobenizminin oligarşik despotizmi, milletin egemenliğine karşı bu üç antidemokratik egemenliği dayatmaktadır. Millet iradesinin mutlak üstünlüğünü anlamamakta ısrar eden jakoben elitistler, ‘Millet câhildir, istismara müsaittir; devletin idaresini millete bırakırsak irtica gelir ya da millî bütünlük bozulur’ şeklindeki yüz yıllık bayatlamış peşin hükümleriyle ‘neo-jakobenizm’in Türk versiyonundaki paranoyalarını sürdürmektedirler. Milletin seçtiklerini beğenmeyen İttihatçı kalıntısı yeni ‘halâskârlar’, ‘egemenlik içinde egemen’ olma gayretlerini devam ettirmektedirler. Seçilmiş demokratik iktidarlar tarafından artık ‘bürokrasi’nin beli kırılmıştır. ‘Militokrasi’nin ise ipliği pazara çıkmış ve 21. yüzyılın başlarında militarizmin tasfiyesinin zorunlu olduğu anlaşılmıştır. Hâlen TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan Anayasa Reform Paketi’nin kabulü ile ‘jüristokrasi’ de tasfiye edilecek ve jakoben oligarşinin sonu gelecektir. Gelecek yıl, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, gerçek ‘Millî Egemenliğin’ geçerli olduğu bir Türkiye’de kutlamak dileğiyle...

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER